Bir gün Resûl-i ekrem Efendimize bir gümüş yüzük hediye getirdiler. Resulullah bunu Hazreti Ebû Bekir'e verdi. "Yâ Atîk. Var, bunu bir kuyumcuya götür. Üzerine "Lâ ilâhe illallah yazsın", buyurdu. Hazreti Ebû Bekir yüzüğü alıp, kuyumcuya götürdü. Dedi ki: "Bu yüzüğün üzerine Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah nakşeyle." Bunu Sultân-ı Enbiyâ emretmemişti. Lâkin, Hazreti Ebû Bekir, Allahü teâlânın ism-i şerîfinden, Hazreti Habîbi ekremin ism-i şerîfi ayrı olmasını lâyık görmedi. Onun için, kuyumcuya böyle ısmarladı. Kuyumcu da, söylenildiği şekilde yüzüğün kaşı üzerine kazıyıp, tekrar, Ebû Bekir'e teslîm etti. Onlar da mubârek yüzüğü eline alıp, Fahr-i kâinâta getirirken, Allahü teâlâ hazretleri, azamet ve kibriyâsı ile, Cebrâîl aleyhisselâma emretti ki, "Yâ Cebrâîl! Acele yetiş. Habîbimin yüzüğüne Ebû Bekir'in adını yaz. Çünkü, Ebû Bekir, benim ism-i şerîfimden Habîbimin isminin ayrı olmasını lâyık görmedi. Ben de lâyık görmedim ki, Habîbimin isminden, Ebû Bekir'in ismi ayrı olsun." Cebrâîl aleyhisselâm derhal yetişip, mübârek yüzük Ebû Bekir'in elinde iken ve haberi yok iken, üzerine, Hazreti Ebû Bekir'in ism-i şerîfini kazıdı. Sonra Ebû Bekir hazretleri o mubârek yüzüğü, Peygamberlerin Efendisine teslîm etti. Fahr-i kâinât hazretleri, yüzüğün kaşına, "Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah, Ebû Bekir Sıddîk" yazılmış olduğunu anlayınca, bunun hikmeti nedir, diye tefekküre vardı. Ondan sonra Hazreti Ebû Bekir'e sual etti ki: "Yâ Sıddîk. Bu yüzüğün kaşına yalnız Lâ ilâhe illallah kazdır, diye sipâriş olunmuş idi. Sen ziyâde kazdırmışsın. Sebebi nedir?" Hazreti Sıddîk utancından mubârek başından ayağına varıncaya kadar terledi. Daha cevap vermeden Cebrâîl aleyhisselâm gelip, dedi ki: "Yâ Resûlallah! Hak teâlâ hazretleri sana selâm eder. Ve buyurur ki, Ebû Bekir'in kendi adının yüzüğün kaşında yazıldığından haberi yoktur. Ben kazıttırdım. Habîbim bundan dolayı huzursuz olmasın. Zîrâ Ebû Bekir'in eline yüzüğü verdiğin vakit, yalnız Lâ ilâhe illallah yazdır, demiştin. Ebû Bekir benim ism-i şerîfimden, Habîbimin isminin ayrı olmasını lâyık görmeyip, kendisi kuyumcuya kazıttırdı. Ya'ni, Ebû Bekir senin adını, benim adımdan ayırmadı. Ben de senin adından Ebû Bekir'in adının ayrı olmasını revâ görmedim. Onun için, Cebrâîl'e emredip, gönderdim. Senin adının yanına Ebû Bekir'in adını yazdı."