Feminizmin çıkışı ve hedefi

A -
A +

İki hafta üst üste feminist "islamcı" kadınların, feminizm adına "kadın haklarını savunma" bahanesiyle İslam büyüklerine ve İslamiyete saldırmalarından bahsedince, "Feminizm nedir, ne zaman başladı, maksadı ne idi?" gibi sorular sorulmaya başlandı. Bunun için bu hafta da, bu soruları cevaplamaya çalışacağım. Feminizm, felsefî bir fikir hareketi olarak ilk defa Batı'da, kadınlara hiçbir değer verilmemesi, insan olarak sayılmaması sonucu Fransız devriminden sonra ortaya çıktı. Fransız devriminin etkisiyle, feminist düşünce İngiltere'ye de sıçradı. Daha sonra ABD ve bütün Avrupa ülkelerine yayılarak kadın, siyâsî çalkantının içine sokuldu. Günümüzde bu akım; iyice çığırından çıkartılarak erkeklere düşmanlık, sokakları-barları-geceleri erkeklerle paylaşmak, analıktan, ev kadınlığından nefret etmek aileyi, nikahı red etmek gibi insan tabiatına tamamen aykırı bir akım haline geldi. Bu kadar zararlı bir akım haline gelmesine de Feminizmi ticari, siyasi, ideolojik maksatlarına alet eden sosyalist ve siyonist kuruluşlar sebep oldu.. Araştırmacı-yazar Aytunç Altındal feminist harekete kimlerin destek verdiğini şöyle ifade eder: "Feminist hareketler Masonluğun etkisi altındadır. Son 50 yıldaki feminist hareketlere baktığımızda bunların arasında ilaç ve kozmetik üreticileri olduğunu görüyoruz. 'Kadına bir şey satabilmemiz için onu sokağa ve inançsız bir alana çekmemiz lazım, diyorlar' Onun için birçok paneller düzenliyorlar. Önde kadın var, arkada ise görünmeyen bir sponsor. Ya da çok agresif bir kadını köşe yazarı yaptırıyorlar. " Başlangıçta haklı sebepler öne sürmüşlerdi. Çünkü, eski Hind, Yunan ve Roma hukukunda kadın hiçbir hakka sâhip değildi. Meşhur Yunan filozofu Eflâtun'a göre: "Kadın elden ele, orta malı olarak gezmeli."; Aristo'ya göre de: "Kadın, yaradılışta yarı kalmış bir erkek"ti. Eski Çin'de kadın, insan bile değildi; ona isim bile verilmezdi. Islâm'dan önceki Cahiliyyet Toplumunda kadının durumu ise herkesin malûmudur. Feminizm hareketine kapılan kadın, genel olarak kayıtsız şartsız özgürlük anlayışı ile hayatta hiçbir insan için geçerli olmayan "Hayatımı istediğim şekilde yaşamak hakkımdır!" düşüncesine kapıldı. Bu düşünce, toplumun temel taşı olan aile yuvasının iğreti bir hal almasına, kadın ve erkeğin, aile sorumluluklarını çekilmez bir yük ve bir tür esirlik gibi algılamalarına yol açtı. Bu da, nikahsız beraberlikleri getirdi. Böylece sözde kadın özgürlüğünü savunan feminizm sebebiyle aile yıkılmış oldu, bunda da en büyük zararı "ortamalı" haline gelen kadın çekmiştir. Feminizm, Batıda bir felsefî hareket olarak doğarken, İslâm memleketlerinde kadın, asırlardır huzur dolu bir hayat yaşadı. Müslüman erkek, hanımını mesud etmek için elinden gelen her türlü gayreti gösterdi. Hanımına karşı dâimâ güleryüzlü oldu. İslam ahlakı ile ahlaklanmış bir Müslüman onu değil dövmek, üzmekten bile çekindi. Bu yüzden İslâm ülkelerinde feminizm îtibâr görmemişti. Fakat son yıllarda, İslamiyetten habersiz sosyete arasında ilgi görmeye başladı; arkasından din cahili, aile mefhumundan uzak entel "İslamcı" entel kadınlar arasında da yayılmaya başladı. Dinimizde, dinsizliği esas alan feminizmin yeri yoktur. Dinimiz, kadına layık olduğu değeri vermiştir. Peygamber efendimiz; "Müslümanların en faydalısı, hanımına karşı iyi ve faydalı olandır." ve "Cennet, anaların ayakları altındadır." buyurmuştur. Ayrıca Vedâ Hutbesi'nde kadınların haklarının gözetilmesini, bu hususta Allah'tan korkmayı, kadınların erkekler üzerinde-erkeklerin kadınlar üzerinde haklarının bulunduğunu belirtmiştir. Avrupa'nın kadın haklarını savunmayı yeni yeni düşündüğü bir zamanda İslâmiyet, daha 14 asır önce âilenin temelini meydana getiren kadına şeref ve îtibârını kazandırmıştı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.