Kıbtîler, İsrailoğullarına yaptıkları zulüm ve haksızlıkta da çok ileri gidiyorlardı. Hele başları olan Firavun, Hazreti Musa'yı katletmeye bile kalkıştı. Bazı tefsir âlimlerinin bildirdiklerine göre, Firavun'un veziri arasında iman edip, imanını gizleyenler vardı. Bunlar, Firavun'un Hazreti Musa'yı öldürme teşebbüsüne karşı çıkarak, "O, senin korktuğun gibi, tehlikeli bir kimse değildir. Sen onu öldürmeye kalkarsan, herkes bunu yanlış anlar. Senin; ilimle, kuvvetli delillerle cevap veremediğini, âciz düştüğünü, bu sebeple onu öldürmeye kalktığını düşünür..." dediler. Zaten hakikatte de vaziyet öyle idi. Firavun, aczinin anlaşılmaması için, bir şey diyemiyor, fakat iyice sabırsızlanıyordu. Hazreti Musa'ya, mucize ve maneviyat cihetinden karşı çıkamayıp mağlup olan Firavun, maddiyata teşebbüs etti. "Beni kendi hâlime bırakın! Bana mâni olmayın, Musa'yı öldüreyim. Eğer dediği gibi, Rabbi her şeye kadir ise, çağırsın Rabbini de, benim onu öldürmeme mâni olsun, onu kurtarsın!" diye bağırıyordu. Firavun'un böyle yapması, başkalarına karşı cesaretli görünmeye çalışmaktan, korkaklığını ve âcizliğini izhar etmekten başka bir şey değildi. Zira Hazreti Musa'nın hakikaten bir nebî olduğunu bilir; fakat, cehalet ve inadı sebebiyle bile bile inkâr eder, karşı çıkardı. Hatta onu öldürmeye kalkması lâfta kalır, buna asla cesaret edemezdi. Bununla beraber, hakikî hâlini bildirmemek için de etrafındakilere şöyle çıkışırdı: - Siz beni kendi hâlime bırakmıyor, yapacağım işe mâni olup, karşı çıkıyorsunuz. Yoksa şimdiye kadar ben onu çoktan halletmiş, sesini kesmiş idim! Ayrıca; "Musa'nın, sizin dininizi değiştirmesinden ve yeryüzünde fesat çıkararak, memleketinizi elinizden almasından korkuyor, endişe ediyorum. Bundan dolayı, bırakın beni, onu öldüreyim. Böylece siz de fesattan kurtulup, rahat olun!" diyerek, onları, Hazreti Musa'ya karşı tahrik ediyordu. Zira, insanın mühim iki hususiyetinin olduğunu ve bunlardan asla fedakârlık yapamadığını herkes bilir. Bu hususlarda kat'iyen gevşek davranamaz ve bu iki hususu muhafaza etmek için canını vermek dahil, hiçbir fedakârlıktan çekinmez. Bu iki husustan birincisi din, ikincisi ise namus ve memlekettir. İşte Firavun, kavmini Hazreti Musa'ya karşı tahrik ederken; insanların bu hislerini harekete geçirmeye çalışıyor; onu öldürmeye kalkmasında kendini haklı göstermeye uğraşıyordu...