Hazreti Musa'nın peygamber olduğunu bildirmesinden ve insanları Hakka davet etmeye başlamasından sonra uzun seneler geçti. Hazreti Musa, onları Allahü teâlâya imana davet ettikçe, Firavun'un azgınlığı artıyor, ne yapacağını şaşırıyordu. İnsanlara, Hazreti Musa'ya inanmamalarını söylüyor; "Benden başka ilâhınız yoktur!" diyerek, onları tehdit ediyordu. Gördükleri mucizeler karşısında da; "Bu mucize diye gösterilen şey, sihirden başka bir şey değildir. Biz, bu sihri veya peygamberlik iddiasını, evvelki atalarımızdan işitmedik" diyordu. Hazreti Musa, buna karşılık diyordu ki: - Allahü teâlâ tarafından kimin peygamberlikle geldiğini ve hayırlı akıbetin kime nasip olacağını Rabbim çok iyi bilir. Allahü teâlâya iman edenler hak üzeredirler. Siz ise batıl üzeresiniz. Yalan, sihir, küfür ve başka fesatlar ile kendilerine zulmeden zalimler, asla felâh bulmazlar. Dünyada hidayete, ahirette ise güzel akıbete nail olamazlar. Siz de zalim olduğunuz için kurtuluş bulamazsınız. Firavun, Hazreti Musa'nın bu sözlerine bir cevap veremedi. Fakat âcizliğini gizleyerek, oradakilere dedi ki: - Ben sizin için, benden başka bir ilâh bilmiyorum. Ey Haman! Haydi, çamurdan tuğla yap da, benim için yüksek bir köşk kule bina et! Olur ki, ben ona çıkarım da, Musa'nın ilâhına bakarım. Doğrusu ben, onu yalancılardan zannediyorum. Firavun'a, kötü, çirkin amelleri, şeytan tarafından süslü, güzel gösterildi de, o, fâni olan dünya hayatını seçti; bâkî olan ahiret için hazırlanmayı terk etti. Bundan daha büyük ziyan ve hüsran olabilir mi? Şeytanın verdiği vesvese ile aklı iyice örtülen Firavun, ne söylediğini bilmiyordu. Çünkü kendinden başka mabut bilmediğini, böyle bir mabut bulunmadığını söylediği hâlde, Hazreti Musa'nın mabudunu aramak için birtakım hazırlıklara, külfetlere girişti. Bunun için yüksek bina, kule yapıp oraya çıkmaya gayret etti. Haman'a ihtiyaç arz etti. İlâh olmak için bütün bunlar noksanlıktır. İlâh, bir şey yapmak dileyince, hemen yapar. Bunun için başkalarından yardım istemez!