Saraya getirilen Hz. Musa'yı daha sonra Firavuna götürdüler. Firavun onu alıp, kucağına oturttu. Firavunun sakalı çok uzundu. Musa aleyhisselâm, Firavunun sakalını yakalayıp sertçe çekti. Hatta kıl da kopardı. Firavun çok kızdı ve bunu kötüye yorumlayıp; "Aradığım düşmanım budur!" dedi. Çocuk boğazlayan adamlarına, onu öldürmeleri için haber gönderdi. Firavunun hanımı Asiye, bu haberi öğrenince, koşarak Firavunun yanına gelerek sordu: - Bana bağışladığın bu çocuk hakkında ne yapmayı düşündün? Firavun da Musa aleyhisselâmın yaptıklarını anlattı. Asiye dedi ki: - O çocuktur, aklı ermez. Bunu çocukluğundan yaptı. Ben şimdi ona bir iş yapayım da, o zaman benim haklı olduğumu anlayacaksın. Altın, yakut gibi kıymetli şeyler ile birlikte bir de ateşin korunu önüne koyayım. Yakutu alırsa, akıllıdır. O zaman onu öldürt! Ateş parçasını alırsa, anla ki çocuktur. Hazreti Asiye, Hazreti Musa'nın yanına, içinde altın ve yakut olan bir tabak ile yine içinde ateş koru bulunan başka bir tabak koydu. Musa aleyhisselâm, elini mücevhere uzatırken, Cebrail aleyhisselâm, elini ateş koru bulunan tabak tarafına çevirdi. Musa aleyhisselâm bir ateş parçası alıp, ağzına koyuverdi. Ateş, mübarek diline değdi ve yaktı. Böylece dilinde az bir yara meydana geldi. Bu yara, konuşmasına tesir etmişti. Ta ki, ilk olarak Tûr dağına çıktığında, dilindeki bu hâlin gitmesi için Allahü teâlâya duâ etti. Allahü teâlâ da kabul edip, artık o hâlden eser kalmadı ve peygamberliği müddetince de çok fasih, düzgün ve en güzel şekilde konuştu. Bunun üzerine Asiye, Firavuna şöyle dedi: - Yaptığının, düşündüğünün doğru olmadığını gördün mü? O çocuktur, ne yaptığını bilmez! Bunun üzerine Firavun da öldürmekten vazgeçti. Bu yolla da Allahü teâlâ, Firavunun yapacağı kötülüğü ondan çevirdi. Hazreti Musa Firavunun sarayında izzet ve ikram içinde kaldı. Allahü teâlâ, Firavuna ve bütün insanlara onu sevdirdi. Onu gören herkes, kalbinde ona karşı bir muhabbet hâsıl olduğunu hissederdi.