Gerçeği kabul etti

A -
A +

Belkıs, Süleyman aleyhisselamı ziyareti esnasında gördüğü harikulade haller karşısında İnat etmeyip gerçeği kabul etti: - Bundan önce de bize Hüdhüd'ün mektup bırakması, hediye ve elçiler meselesi ile Allahü teâlânın kudretine, Süleyman'ın [aleyhisselâm] peygamberliğine dair ilim verilmişti. Biz, ona teslim olanlardan idik, dedi. Belkıs, küfr içinde yüzen bir cemiyet içerisinde yetişmişti. Onlardan güneşe tapmayı öğrenmişti. Bu yüzden Süleyman aleyhisselâmın himayesine kavuşuncaya kadar Müslüman olmak şerefine erememişti. Süleyman aleyhisselâmın daveti ile iman etti ve dedi ki: - Ey Rabbim! Güneşe ibadet etmekle nefsime zulmetmişim. Şimdi Süleyman'ın maiyetinde âlemlerin Rabbi olan Allaha teslim oldum. Süleyman aleyhisselâm Belkıs'la evlendi. Belkıs'tan Dâvud isminde bir oğlu olup, babası hayatta iken vefat etti. Süleyman aleyhisselâm, Belkıs'ı, ordusunun başında geri Yemen'e gönderdi. Ayda bir kere rüzgâra biner, Belkıs'ın yanına giderdi. Süleyman aleyhisselâmın vefatından kısa bir müddet sonra Belkıs da vefat etti. Süleyman aleyhisselâm, Akabe Körfezi'nden Fırat kenarına kadar yerde, kırk sene adaletle hüküm sürdü. Diğer hükümdarlar da kendisine bağlılıklarını bildirdiler. Ticaret gemileri yapıp, Kızıldeniz ve Umman Denizi'nde ticaret yaptırdı. Rüzgâr onun emrine verilmişti. Rüzgâra binip dilediği yere tahtıyla birlikte kısa zamanda giderdi. Makamına oturduğunda ve meclis kurduğunda, kuşlar üzerine gelip, kanatlarını yan yana gererek bir bulut gibi gölge yaparlar, güneş ve yağmurdan korurlardı. Süleyman aleyhisselâm, beyaz tenli, güzel, nur yüzlü, saçı sakalı gür olup, beyaz elbise giyerdi. Çok edepli, hep Allahtan korkar, alçak gönüllü, yüksek şanlıydı. Miskin ve fakirlerle oturur; "Miskinin miskinlerle oturması uygundur" buyururdu. Ömrünün son anına kadar Allahü teâlânın takdîr ettiği izzetle, insanları doğru yola sevk etti. Herkes tarafından sevilmiş olup, hiç kimse onun söylediklerine itiraz etmiyor ve onun emri dışına çıkmıyordu. Süleyman aleyhisselâm, bir gün, yapılmakta olan büyük bir sarayın inşasını kontrol etmeye gitmişti. Bu bina, bir su kıyısında çok heybetli bir saraydı. Ustalar, işçiler, cinler sarayın tamamlanmasıyla meşguldüler. Sarayın balkonuna çıkıp, kendisini yalnız bırakmalarını, hiç kimsenin yanına yaklaşmamasını emretti. Sonra da balkonun kenarında, asasına (bastonuna) dayanıp durdu ve etrafı seyrederek tefekküre başladı...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.