İbrahim Edhem hazretleri, gıybet edenleri azarlamakta insanların en şiddetlilerindendi. Bir gün kendisini adamın biri yemeğe çağırmıştı. Adamın evine gittiği zaman onun, birisinin gıybetiyle meşgul olduğunu gördü ve ona; "Biz buraya insan eti değil, yemek yemeye gelmiştik. Halbuki siz, yemek yerine gıybet yapıp ölü eti yediriyorsunuz, yiyorsunuz" diyerek onun yemeğinden yemeden çıkıp gitti. Ebû Avf şöyle anlatıyor: "Bir gün ben Muhammed bin Sirîn'in yanına girmiştim. Bir ara Haccâc bin Yusuf'un haysiyetine dokunacak söz söyledim. Sirin de bana dedi ki: Yâ Ebâ Avf! Allah hem Hakîm, hem de Âdil'dir. Haccâc'dan nasıl intikam alırsa, Haccâc için de öylece intikam alır. Olur ki sen Allah'a kavuştuğunda, sana âit küçük bir günahı, Haccâc'a ait büyük bir günahtan daha büyük bulursun." Hasan el-Basrî hazretlerine birisinin kendisini gıybet ettiğini haber verdikleri zaman, o adama bir hediye gönderir ve aracı ile şu sözleri yollardı: "Kardeşim, sen bana hasenâtını hediyye etmişsin. Şüphe yok ki o, benim şu hediyyemden daha büyüktür!" Abdülazîz ed-Dirînî de birisinin kendisini gıybet ettiğinden haberdar olunca, o adamın evine kadar gider ve; "Ey kardeşim, senin Abdülaziz'in günahları ile ne alıp veremediğin var?" derdi. İki kişi, Mescid-i Haram'ın kapılarından birinin önünde oturuyordu. Daha önce kadınlığa özenen, fakat o anda o kötü âdeti terk eden biri onların yanından geçti. Onlar arkasından 'Onda kadınımsı hareketlerden bir şeyler kalmış!' dediler ve o sırada namaz için kamet getirildi. O iki kişi içeri girdi. Halkla beraber namaz kıldılar. Söyledikleri söz onların kalbinde 'Acaba gıybet oldu mu, olmadı mı?' diye bir merak vesilesi oldu. Bunun üzerine ikisi Atâ hazretlerine gelip hâdiseyi anlattılar. Atâ ikisine de yeniden abdest almayı, namaz kılmayı, eğer oruçlu iseler oruçlarını da kaza etmelerini emretti. Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr