Gördüğümüzden ibret almıyoruz!

A -
A +

Geçenlerde bir cenazeye gitmiştim. Mezarlıkta cenaze mezara konurken, biraz ileride, iki kişinin hararetli bir şekilde iş görüşmesi yaptıklarına, alacak verecek meselesi üzerinde konuştuklarına şahit oldum. Hemen onun arkasındaki kişiler de neşeli bir şekilde biribirleriyle şakalaşıyorlardı. Demek ki ölüm hadisesi bile kalbleri yumuşatmamış, dünyaya bağlılığı sarsmamış. Daha bir gün önce beraber yiyip içtiği kimsenin mezara konulması bunları hiç mi hiç etkilememiş! Bu ve bunun gibi olaylar kalblerimizin ne kadar katılaştığını, taşlaştığını gösteren ibretli olaylardır. Peki bu çok zararlı "kalb hastalığı"ndan nasıl kurtulacağız? Bir gün, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden, Ebüdderdâ hazretlerine bir kimse gelerek dedi ki: "Yâ Ebüdderdâ! Benim büyük bir hastalığım var. Bunun tedâvisinde bana yardımcı ol! Bu hastalıktan kurtulmam için hangi ilâçları kullanayım?" Ebüdderdâ sordu: "Hastalığın nedir? " "Hastalığım şu: Benim kalbimde dünyaya karşı aşırı sevgi var. Dünya, âdetâ kalbimi işgâl etmiş. Kıldığım namazlardan haz duyamıyorum. İbâdetlerimden bir tat, lezzet alamıyorum. Yâ Ebüdderdâ, ne olur beni bu hastalıktan kurtar!" Ebüdderdâ hazretleri bu kimseye şu nasîhati yaptı: "Sık sık hasta ziyâretlerine git! Cenâze namazlarında bulun! Kabirleri ziyâret et! Bu üç şeyi muntazam yaparsan bu hastalıktan kurtulursun! Sendeki dünya sevgisi yok olur. Kalbin nûrlanır, kalb gözün açılır. Kalbin yufkalaşır!" Bu kişi bildirilen üç şeye bir müddet devam etti; fakat kendi hâlinde herhangi bir değişiklik hissetmedi. Üzüntülü bir şekilde tekrar Ebüdderdâ hazretlerine gidip dedi ki: "Yâ Ebüdderdâ! Tavsiyelerini aynen yerine getirdim. Fakat kendimde hiçbir değişiklik görmüyorum. Ne olur beni bu hastalıktan kurtar! " "Ey kişi, bildirdiğim gibi, hastaları yokladın mı, cenâzelerde bulundun mu, kabir ziyâretleri yaptın mı?" " "Evet, devamlı bu üç şeyle meşgûl oldum." Bunun üzerine, Ebüdderdâ hazretleri şöyle buyurdu: "Öyle ise sen, cenâzeye bir hayvan ölüsüne gider gibi gitmişsin! Şimdi söyliyeceklerimi iyi dinle: Hasta ziyâretlerine gittiğin vakit, bir gün senin de onun gibi zayıf, hâlsiz, yatağa uzanmış olacağını düşün! Bir yudum suyu bile eline alıp içemiyecek, başkalarının yardımı ile içebileceksin! Bütün bu gerçeklere rağmen hâlâ dünyaya bağlanmaktaki maksadın ne? Görüyorsun ki, dünya zenginliği, insanın bu hâle gelmesine mâni olamamaktadır. Bunları, hastanın yanında düşün ve nefsine şöyle de: Şunun hâline bak, ibret al! Senin de sonun budur, o hâlde dünya muhabbetinden elini çek! Cenâze namazına gittiğin zaman düşün ki, bu kimseyi, bütün dünya nimetlerinden ayırmışlar. Tabutun içine koyup musalla taşının üzerine bırakmışlar. Yakınları, çok sevdiği ve bütün ömrünü onlar için harcadığı çocukları onu geriden seyrediyorlar. Mezarlığa vardığında, kabirde yatanların hâlini düşün! Bir gün sen de onlar gibi olacaksın! Nâzik bedenin çürüyüp böceklere yem olacaktır." Ebüdderdâ hazretleri sözünü şöyle tamamladı: - Ey kişi, işte üç şeyi yaparken bunları düşünüp, kendini bunların yerine koyarsan, kısa zamanda bu tehlikeli hastalıktan kurtulursun! O kişi, bu nasîhatlere aynen uydu. Kısa zamanda bu hastalıktan kurtuldu. Dünyadan tiksinmeye başladı. Kalbi nûrlandı. Kalb gözleri açıldı. Hakkı bâtıldan ayırdı. Bundan sonra bütün ömrünü, âhireti düşünerek, ona hazırlanmakla geçirdi. Ebüdderdâ hazretlerini gördüğünde: - Allah senden râzı olsun! Kalb gözümün açılmasına, gerçekleri görmeme vesîle oldun, dedi. Demek ki, hastalığı bilmek kafi değil. Hastalıktan kurtulmak için lüzumlu ilacı kullanmak da gerekiyor! İşte o zaman gördüklerimizden ibret alabiliriz!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.