Gösteriş ve şekilcilik hastalığı

A -
A +

Gü­nü­müz in­sa­nın­da re­fah dü­ze­yi art­tık­ça bu­na pa­ra­lel ola­rak di­nî ya­şa­yış­ta, şe­kil­ci­lik ve gös­te­riş de ar­tı­yor. İç­te­ki sa­mi­mi inanç ve ya­şa­yış dı­şa vu­ru­yor. Za­man­la bu ar­ta ar­ta inanç; gi­yi­len el­bi­se­nin çı­ka­rı­la­bil­di­ği gi­bi ko­lay­ca çı­ka­cak ha­le ge­li­yor. Ma­ale­sef zen­gin­lik­le be­ra­ber bu gös­te­riş ve şe­kil­ci­lik has­ta­lı­ğı hız­la ya­yı­lı­yor. Adam bir vak­fa yar­dım ya­pa­cak, bu­nu ba­sı­nın hu­zu­run­da bir tö­ren­le ya­pıl­ma­sı­nı şart ko­şu­yor. Hac­ca gi­di­yor, gi­diş ve dö­nüş gü­nü­nü sa­ati­ni ba­sı­na bil­di­ri­yor me­ra­sim­le uğur­la­nı­yor ve kar­şı­la­nı­yor. Ga­ze­te­ler­de boy boy re­sim­ler... Hal­bu­ki ha­dis-i şe­rif­te, "Al­la­hü teâ­lâ, si­zin şek­li­ni­ze, ma­lı­nı­za bak­maz, kalb­le­ri­ni­ze, amel­le­ri­ni­zi ne ni­yet­le yap­tı­ğı­nı­za ba­kar" bu­yu­rul­mak­ta­dır. Ka­dın­lar so­ka­ğa çı­kı­yor, ör­tü­le­ri, kı­ya­fet­le­ri, par­füm­le­ri fa­lan meş­hur mar­ka­dan; yüz met­re­den ben bu­ra­da­yım di­ye ba­ğı­rı­yor. Renk­ler, de­sen­ler, uyum, şık­lık man­ken­le­ri arat­mı­yor. Ara­ba­sı­nın ren­gi­ne uyum­lu eşar­bı ve kı­ya­fe­ti ile ci­rit atan gös­te­riş bu­da­la­la­rı da ay­rı bir âlem. Bun­lar tam bir gös­te­riş şe­kil­ci­lik... Hal­bu­ki di­ni­miz­de sa­de­lik esas­tır. Ha­dis-i şe­rif­te, "Bir ka­dın, cez­be­di­ci ko­ku sü­rer ve er­kek­ler de ona ba­kar­sa, evi­ne ge­lin­ce­ye ka­dar Al­la­hü te­âlâ­nın ga­za­bın­da olur" bu­yu­rul­muş­tur. AL­LAH RAH­MET ET­MEZ Ka­dın­lar Haz­re­ti Ai­şe va­li­de­mi­ze "so­ka­ğa çı­kar­ken ne­le­re dik­ket et­me­li­yiz?" di­ye so­run­ca, bir za­ru­ret, ih­ti­yaç yok­ken so­ka­ğa çık­ma­ma­la­rı­nı, çık­tık­la­rın­da da, sa­de, dik­ka­ti çek­me­ye­cek kı­ya­fet­le­rin ter­cih edil­me­si­ni, dav­ra­nış­la­rın­da, baş­ka­la­rı­nın ba­kış­la­rı­nı üze­ri­ne çe­ke­cek hal­ler­den ka­çı­nıl­ma­sı­nı tav­si­ye et­miş­tir. Ha­dis-i şe­rif­te "Süs ve gös­te­riş için giy­di­ği el­bi­se­yi, üs­tün­den çı­kar­ma­dı­ğı müd­det­çe Al­la­hü teâ­lâ, ona rah­met et­mez" bu­yu­rul­muş­tur. Di­ni­mi­ze gö­re ka­dı­nın evin­de süs­len­me­si, gü­zel gi­yin­me­si iba­det; dı­şa­rı­da ise bun­la­rı yap­ma­sı gü­nah. Şim­di tam ter­si ya­pı­lı­yor. Bi­rin­de ruh lez­zet alı­yor, di­ğe­ri de ne­fis. Ne­fis lez­zet al­dı­ğı için gös­te­ri­şi, şe­kil­ci­li­ği ön pla­na çı­kar­tı­yor. İh­las­lı Müs­lü­man ile şe­kil­ci, gös­te­riş­çi Müs­lü­ma­nın far­kı da bu­ra­da or­ta­ya çı­kı­yor. Sa­lih, ih­las­lı Müs­lü­man hep nef­sin is­tek­le­ri­nin ter­si­ni ya­par, nef­si­ni ezer, ru­hu­nu bes­ler. Sâ­lih Müs­lü­man, yap­tı­ğı­nı sırf Al­lah rı­zâ­sı için ya­par. Böy­le kim­se, ken­di nef­si­nin is­tek­le­ri­ni de­ğil, Al­la­hü te­âlâ­nın is­tek­le­ri­ni, emir­le­ri­ni ya­par. Böy­le­ce; za­rar­lı, kö­tü iş­ler­den ken­di­ni kur­tar­mış olur. Çün­kü Al­la­hü teâ­lâ Kur'ân-ı ke­rîm­de meâ­len, "Şüp­he­siz ki nefs, bü­tün gü­cü ile kö­tü­lü­ğe mey­yâl­dir, kö­tü­lü­ğü yap­tı­rır" bu­yu­rul­muş­tur. ÇO­BA­NIN NA­MA­ZI Sâ­lih kim­se, amel­le­ri­nin kar­şı­lı­ğı­nı sa­de­ce Al­lah'tan bek­ler. Baş­ka­la­rı­nın öv­me­le­ri, kö­tü­le­me­le­ri ona hiç te­sîr et­mez. Bü­yük­ler­den bi­ri­si bu­yur­du ki: - Ki­şi ibâ­det ya­par­ken, ko­yun ço­ba­nın­dan ib­ret al­ma­lı, onun gi­bi ol­ma­lı­dır. "Ko­yun ço­ba­nın­dan na­sıl ib­ret alı­nır?" di­ye sor­duk­la­rın­da şöy­le ce­vap ver­di: - Ko­yun ço­ba­nı, sü­rü­sü­nün ya­nın­da na­maz kı­lar. Fa­kat kıl­dı­ğı bu na­maz se­be­biy­le, ko­yun­la­rın ken­di­si­ni met­het­me­le­ri­ni bek­le­mez. Her za­man na­sıl kı­lı­yor­sa öy­le kı­lar. Ko­yun­lar gö­rü­yor di­ye na­ma­zı fark­lı kıl­maz. İş­te ken­di­ni bi­len, sâ­lih Müs­lü­man böy­le olur. Baş­ka­la­rı­nın, ken­di hak­kın­da söy­le­ye­cek­le­ri şey­le­re al­dır­maz. İn­san­la­rın var­lı­ğı ile yok­lu­ğu bir olur. İba­det­le­ri­ne ri­ya ka­rış­tır­maz. Bir kim­se­de, sâ­lih­ler­de bu­lu­nan bu üç özel­lik bir ara­ya gel­miş­se, bu kim­se­nin Al­la­hü te­âlâ­ya, bu hâ­li ken­di­sin­den al­ma­ma­sı, ken­di­si­ne gu­rur gel­me­me­si için yal­var­ma­sı lâ­zım­dır. Tak­va sa­hi­bi kim­se­ler, ibâ­det eder­ken şu dört şe­ye dik­kat eder­ler: 1- Ya­pa­ca­ğı ibâ­det hak­kın­da ye­ter­li bil­gi sa­hi­bi­dir. 2- İbâ­de­te baş­lar­ken ön­ce ni­ye­ti­ni dü­zel­tir. 3- İbâ­de­ti­ne sa­bır­la de­vam eder. 4- Yap­tı­ğı­nı, ih­lâs ile ya­par, ih­lâ­sı el­den bı­rak­maz. Gös­te­ri­şe, ri­ya­ya kaç­maz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.