Dün, büyük velî Hacı Bektaş-ı Veli'nin hayatından bahsedip, kendi kitabından; inancının esaslarını nakletmiştim. Bugün de tasavvufta takip ettiği yoldan bahsetmek istiyorum. Bu yola, adına izafeten, "Bektaşilik" denildi. Bektaşi denilen tarikat mensupları, Hacı Bektaş-ı Veli'ye bağlı olarak Anadolu'nun dinî, iktisadî, askerî ve sosyal teşekkülü olan "Ahilik" teşkilatına büyük yardım ve hizmetlerde bulundular. Hacı Bektaş-ı Veli'nin ve talebelerinin Osmanlı Devletinin kuruluş devrinde ve devletin sağlam temellere oturmasında büyük yardımları oldu. Yeniçeri ordusu Hacı Bektaş-ı Veli'yi kendilerine manevi pir olarak kabul etti ve onun yolunda olanlara saygı gösterdiler. YAHUDİLERLE İÇ İÇE OLDULAR Bektaşi denilen bu tarikatin hak yolda olan mensupları zamanla azaldı, boşalan tekkeleri Fadlullah-ı Hurufi'nin (1340-1393) talebeleri doldurdu. Bugün Bektaşi deyince iki çeşit insan anlaşılır: Birincisi, hakiki doğru bektaşi olup, Hacı Bektaş-ı Veli'nin gösterdiği hak yolda giden temiz Müslümanlardır. İkincisi sahte, yalancı Bektaşilerdir. Bunlar bozuk yolda olan hurufiler olup "batıla" ismi ile anılırlar. Hurufiliği, bir Acem (İran) Yahûdîsi olan Fadlullah bin Abdurrahman Tebrizî, kurdu. Kurduğu bozuk yolun esaslarını anlatmak için Câvidân adında Farsça büyük bir kitap yazdı. Kitabında, Kur'ân-ı kerîmdeki harflere mânâlar vererek, kendisinin tanrı olduğunu bildirdi. Kurduğu bu bozuk yolun esaslarında, Yahûdîlik ve Hıristiyanlık ile Zerdüştlük ve eski Yunan felsefelerinden istifade etti. Yahudilerle hep iç içe oldular. Nitekim, Yahudi Sabetaist İlgaz Zorlu kitabında, Bektaşiliğin içine nasıl sızdıklarını şöyle ifade ediyor: "Sabetaycılar kendi din adamlarını Melamilik tarikati içinde yetiştirmişlerdir. Bu çok ilginç! Adam hahamdır, ama dışarıdan baktığınız zaman Melamilik, Mevlevilik ve Bektaşilik tarikatlerinin din adamı gibi görünür." Hurûfîliğin bozuk inanışları İslâm ülkelerinde câhil halktan bazı kimseler arasında yayılmaya başlayınca Tîmûr Hanın oğlu Miran Şah, babasının emri ile 1393 senesinde Fadlullah-ı Hurûfî'yi öldürdü. Bacağına ip takıp sokaklarda sürükledi. Böylece Tîmûr Han, İslâmiyet için çok tehlikeli olan Hurûfîliğin yayılmasını önledi. Bunun için Bektâşî ismi altında kendini gizleyen Hurûfiler, Tîmûr Hanı sevmezler, hep kötülerler. Fadlullah-ı Hurûfi öldürülüp, Esterâbâd şehri yakılınca dokuz yardımcısı kaçtı. Bunlardan Aliyyül-a'lâ adında bir kimse, Anadolu'ya gelerek bir Bektâşî tekkesinde Câvidân'ı gizlice yaymaya ve câhilleri aldatmaya başladı. "Hacı Bektâş-ı Velî'nin yolu budur" dedi. Hacı Bektâş-ı Velî'nin yolundan ayrılmayan hakîkî Bektâşîler, bunlardan tamamen ayrıldılar. Bektâşî tarîkati adı altında saklanan Hurûfîlere göre, namazı bir kere kılmak, orucu bir kere tutmak, guslü de ömründe bir kere almak farzdır. "Gusül edip vücudunuzu hırpalamayın!" derler. ŞAMAN, ZERDÜŞT HIRİSTİYAN KARIŞIMI Bektaşiler çoğu zaman bilhassa Tanzimattan sonra siyasetle de içli dışlı olmuşlardır. Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi'ne göre; Bektaşiliği siyasetle yakın gösteren hadiseler 19. yüzyılda da devam etmiştir. Jön Türkler ile Bektaşi Tekkelerinin münasebetleri eskiden beri bilinmektedir. (bk. Ramsaur s.7-14) Özellikle 1826'dan hemen sonra, Mason locaları ile iş birliğine girmeleri ilgi çekicidir. Bektaşi şeyhlerinin çoğunun bu localara kaydoldukları, bunun sonucu olarak Bektaşilerin siyasi düşüncelerinde, tarikatin ayinlerinde önemli ölçüde mason tesirlerinin belirdiği görülmektedir (bk. Melikoft,Turcica, XV,160-162) Özetleyecek olursak, Bektaşilik Ehl-i sünnetten ayrıldıktan sonra, İslam inancından tamamen uzaklaşarak; Şaman, Şii, Budist, Maniheist, Zerdüşt, Hıristiyan (Hıristiyanların teslisine, üçlü ilah inancına benzeyen "Hak-Muhammed-Ali" inancı gibi) vs. pek çok bozuk düşünceleri içine alan bir inanç haline gelmiştir. (Daha geniş bilgi için, Diyanet İslam Ansiklopedisi "Bektaşilik" maddesine bakılabilir.)