Bugün, Eyyûbîler Devleti'nin kurucusu Selâhaddîn Eyyûbî'nin ölüm yıl dönümüdür (1193). Selâhaddîn Eyyûbî, tarihte az rastlanan özelliklere sahip İslam mücahidi bir liderdir. Babası Selçuklu Sultanının muhafızıydı. Gençliğinde iyi bir tahsil ve terbiye gördükten sonra, kısa denebilecek bir zamanda kendisine ordu komutanlığı, vezirlik ve arkasından da devlet başkanlığı nasip oldu. Tarihte çok az insana nasip olacak şekilde İslama hizmet etti. Selçuklu atabeklerinden Nûreddîn Zengî'nin komutanı iken onun desteği ile 1169'da Mısır Şii Fatımi devletine vezîr oldu. 1171'de Fâtımî Halîfesi Âbid ölünce, Mısır'da idâreyi bütünüyle ele aldı. 1175'te Eyyubi Devleti'ni kurarak, Şiî Fâtımîlerin bölgedeki izlerini tamamen ortadan kaldırdı. Böylece bölgede Ehl-i sünnet îtikâdı'nın yayılmasına büyük hizmet etti. Selâhaddîn Eyyûbî'nin bölgeyi tamamen kontrolüne alma gayretleri, bölge Hıristiyanları ile Avrupalı Haçlıları telaşa düşürdü. Kendisini öldürerek bölge hakimiyetine son vermek için yoğun bir mücadeleye giriştiler. ADİL HÜKÜMDARDI Selâhaddîn Eyyûbî, Haçlıların bütün saldırılarına, özellikle 3. Haçlı Seferi'nde kahramanca savaşarak, daha önce hiç karşılaşmadıkları bir şekilde onları yenilgiye uğrattı. 1187'de Kudüs şehrini ellerinden geri aldı. Kudüs'ün 89 yıl sonra tekrar Müslümanların eline geçmesi, İslâm âlemini çok sevindirdi; bütün Müslümanların gönlünde taht kurdu. Her fani gibi Selâhaddîn Eyyûbî de, 4 Mart 1193'te 56 yaşında Şam'da vefât etti. Yirmi beş senelik vezirlik ve sultanlık hayâtı, hep İslâmiyete hizmetle geçmiştir. Târihte pek nâdir yetişen şahsiyetlerden biriydi. Ehl-i sünnet inancına sahip olan Sultan Selâhaddîn, ilme çok değer verir, âlimleri himâye ederdi. Yüksek insânî meziyetlere sâhip, iyi huylu, cömerd, âdil, kültürlü ve müsâmahakâr bir hükümdârdı. Onun zamânında Şam medreselerinde ders veren altı yüzden fazla fakih vardı. Tabipler, edebiyâtçılar, şâirler, matematikçiler, kimyâgerler, mîmârlar ve diğer ilim sâhipleri memleketin gelişmesi için canla başla çalışırlardı. Zamânında yetişen âlimlerden İmâdüddîn el-Kâtib onun hakkında şöyle demektedir: "Sultan ile oturan bir kimse, onunla oturduğunun farkına varmaz, bir arkadaşıyla oturuyor zannederdi. Anlayışlı, dînine bağlı, temiz, hatâları affeder, kusûrları görmezlikten gelir ve kızmazdı. Asık suratlı durmaz, dâimâ tebessüm eder vaziyette olurdu. Bir şey isteyeni, boş çevirdiği görülmezdi. Söz verdiği zaman yerine getirirdi." Abdüllatîf el-Bağdâdî'nin de onun hakkındaki sözleri şöyledir: "Sözleri, kalplere tesir ediciydi. Yanına ilk girdiğim gece, meclisini âlimlerle dolu gördüm. Her biri çeşitli ilimlerden konuşuyorlardı. Müslüman olsun, kafir olsun herkes Sultan'ı çok seviyordu. Onun ölümüyle, insanlar hakîkî bir babayı kaybettiler, ölümüne üzülmeyen kimse kalmadı." Selâhaddîn-i Eyyûbî, düşmana karşı da, İslâmiyetin adâlet ve ihsân kurallarından hiçbir zaman ayrılmazdı. Haçlılar esir Müslümanları kılıçtan geçirdiği zaman, elindeki Hıristiyan esirlere, İslâmiyetin emrettiği şekilde güzel muâmelede bulundu. Hiçbir zaman onlar gibi yapmadı. Mısır ve Kudüs'ü fethedip, hazînelere sâhip olduğu hâlde, ömrü boyunca bir asker gibi yaşadı. Lüzumsuz hiçbir şeye harcama yapmayıp, parayı zarûrî ihtiyaçlara ve askerî malzemelere sarf etti. Öldüğü zaman cebinden bir altın ile birkaç gümüş para çıktı. MÜCADELESİ İSLAM İÇİNDİ! Çok cesûrdu. Baştan başa çelik zırhlarla kaplı olan Haçlıları, göğsü açık, îmânlı bir grup askeriyle perişan ederdi. Hattâ bir defâsında da; "Et kemik iken demirle çarpışıyoruz, yüz olursak, karşımıza bin düşman çıkıyor, kaleler ateş saçıyor, denizler düşman kusuyor" demekten kendini alamadı. Yaptığı bütün harplerde, askerlerinin sayısı, düşmandan dâimâ azdı. Bütün muhârebelerini, İslâmiyeti yüceltmek ve Müslümanları Haçlıların zulmünden korumak, devletini düşman çizmesinden muhâfaza etmek için yaptı.