Avrupa'ya medeniyeti götüren Endülüs Emevi devletiydi. Endülüs Sultânı Üçüncü Abdurrahmân, memleketini genişletti. Kuvvetlendirdi. Mükemmel donanma yaptı. Kendisi ve adamları ilim ve edeb sâhibi idiler. Âlimlere ve ilme çok kıymet verirdi. Bunun için, Endülüs'te ilim ve fen çok ilerledi. Saray ve devlet dâireleri birer ilim kaynağı oldu. Her memleketten ilim öğrenmek için Kurtuba'ya akın akın toplandılar. Kurtuba'da büyük ve mükemmel bir tıb fakültesi kurdu. Avrupa'da ilk yapılan tıb fakültesi budur. Avrupa kralları ve devlet adamları, tedâvî için Kurtuba'ya gelir, gördükleri medeniyyete, güzel ahlâka, misâfirperverliğe hayran kalırlardı. Sultan Abdurrahman, altıyüzbin kitap bulunan bir kütübhâne de yaptırdı. Kurtuba'dan üç sâatlik mesâfedeki "Vâdi-yül-kebîr" kenârında, "Ezzehrâ" isminde pek büyük ve ince sanatlarla dolu bir saray ile mükemmel bahçeler ve büyük bir câmi yaptırdı. Kurtuba'da çok sayıda derin âlimler yetişti. Fakat sonra, islâm ahlâkını, Allahü teâlânın emirlerini bıraktıklarından, hattâ Ehl-i sünnet itikâdını bozarak, İslâmiyeti içerden yıkmak alçaklığı başladığından, Pirene Dağlarını aşamadılar. Ümeyye Devleti çöktü. İspanyollar, 1492'de, Gırnata şehrini de alıp müslimanları öldürdüler. Sözde müslümân olup da, Allahü teâlânın emirlerine uymamanın cezâsını buldular. İspanya fâciası olmasaydı, felsefeci İbnürrüşd'ün ve İbni Hazm'ın bozuk fikirleri, belki din ve iman hâlini alıp dünyâya yayılacak, bugünkü hazîn levha, yüzlerce sene önce meydana çıkacaktı. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, beşeriyeti ıstıraptan, felâketten kurtaran, Fâtımîler, Resûlîler gibi, islâm ismini taşıyan, imanı ve ameli bozuk devletler değil, Emevîler, Tîmûr oğulları ve Osmânlılar gibi, Ehl-i sünnet olan ve dînine sarılan milletler olmuştur. Bunlar, islâm ilimlerinin din ve fen kollarında insanlığa ışık tuttular. Fakat, ne yazık ki, sonraları, bunlarda da İslâmiyet gevşemeğe başladı. Birçok işletmeler, din câhillerinin, masonların baskısı altında kaldı. Allahü teâlânın emrettiği gibi sevgiyi ve çalışmağı bıraktılar. Masonlar, müslümânların geri kalması için, medreselerden fen derslerini kaldırdı. Din adamları, fensiz, bilgisiz yetiştirilerek, İslâmiyeti içten yıkmağa başladılar. Bir taraftan, ilim, fen yok edildi, bir taraftan da, ahlâk, edeb, hayâ ve din bozuldu. Osmanlı devleti çöktü.