Fert olarak, toplum olarak hızlı bir ahlaki çöküntüye girdik. Bunun en başta gelen sebebi, İslam ahlakından, örf ve adetlerimizden gün geçtikçe uzaklaşmamızdır. Ekonomik kriz bunun kılıfıdır, mazeretidir. Tarihte bugünküne benzer, hatta daha kötü pek çok krizler atlattık. Fakat kimse bunu bahane ederek gayri meşru yollara tevessül etmedi. Ahlaki çöküntünün en büyük alameti de, rüşvet gibi haksız kazanç yollarının, yaygınlaşması, hatta meşru hale gelmesidir. Rüşvet ile, ya hak edilmeyen bir menfaat ele geçirilmekte veya başkasının hakkına tecavüz edilmektedir. Rüşvetle elde edilen kazanç, insanların yüz karasıdır. Rüşvet, haksız kazanç yollarından biri olduğu için bütün dinlerde günâh idi. Çünkü dinler, insanların dünyada ve âhirette, rahat ve huzur içinde yaşama kaidelerini bildirir. Bu kaidelere uyan insanlar, toplumlar her zaman rahat ve huzur içinde yaşamışlardır. Fertlerin ve toplumun zararına olan, rüşvet ve benzeri zararlı işleri yapanlar ise dünyada rahat edemedikleri gibi âhirette de rahat edemeyeceklerdir. Hak etmeden haksız olarak alınan para, mal sebebiyle kişi, bir müddet için rahat eder gibi görünürse de, bu maldan hayır görmesi mümkün değildir. Bu mal fazlasıyla, sıkıntılı bir şekilde daha dünyada iken, kendisinden çıkar. Âhirette çekeceği sıkıntılar ise, dünyadaki sıkıntılar ile mukayese edilemeyecek derecede büyüktür. Bunun için rüşvet almak da, vermek de dînimizde büyük günâhtır. Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde, "Rüşvet alan da, rüşvet veren de Cehennemdedir" buyurdu. Rüşveti almak da, vermek de suçtur. Alan da, veren de suç işlemiş olur. Rüşvet, kötü bir huydur sosyal bir hastalıktır. Toplumda rüşvetin yayılması, devleti zaafa düşürmekte ve vatandaşların kendisine olan îtimâdını yok etmektedir. Bu ise, devlet otoritesinin yıkılmasına, idârede başıboşluğun alıp yürümesine, anarşinin baş göstermesine sebep olmaktadır. Rüşvet, devletin, vatandaşları üzerindeki hükümranlık hakkını zedelemekte, yanlış kararların verilmesine yol açmaktadır. Dinimiz, gasp edilmiş malın, zulüm, hırsızlık, rüşvet, fâiz, kumar ve diğer gayri meşru yollardan ele geçen kazancın yenilmesini ve başkalarına yedirilmesini yasak etmiştir. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: "Birbirinizin mallarını aranızda (Kumar, hırsızlık, gasp, rüşvet gibi) bâtıl sebeplerle yemeyin!" "Onlar yalan söylerken, rüşvet alırken, fâiz yerken, âlimleri ve zâhidleri, onlara niçin mâni' olmuyor? Onları yaparken görüp de, menetmemek, elbette çok kötü ve çok çirkindir." Mahkemelerde, rüşvet verilerek haksız hükümlerin çıkarılmasına sebep olanı, Peygamberimiz lânetlemiş, bedduâ etmiştir. Hadîs-i şerîfte; "Hüküm vermede, rüşvet verene ve alana, Allah lâ'net etsin!" buyuruldu. Bir görevlinin yapmak zorunda olduğu bir iş için, hak sahibinden herhangi bir menfaat sağlaması dînimizce yasaktır. Çünkü bu bir rüşvettir. Peygamberimizin zekât toplamak için gönderdiği bir memurun, dönüşünde; "Bu beytülmâlındır (hazînenindir), şu da bana verilen hediyedir" demesine karşılık, Resûlullah efendimiz; "Eğer doğru söylüyorsan, git, anne-babanın evinde otur ve bu hediyeler sana gelsin, görelim!" buyurdu ve memura böyle, ancak; rüşvet düşüncesiyle hediye verilebileceğini anlatmak istedi. Rüşvet sadece görevlinin aldığı para değildir. Başka rüşvet çeşitleri de var. Meselâ, kızın babasının veya akrabasının, kızı vermeye râzı olmaları için damattan başlık adı altında istedikleri para veya mal da rüşvet olur. Hacca gidenlerden Suudlar toprak bastı parası alıyor. Bu da rüşvettir, haramdır.