Hased etmek, kıskanmak ibâdetlerin sevabını giderir. Hadîs-i şerifte, "Hased etmekten sakınınız. Biliniz ki, ateş odunu yok ettiği gibi, hased de hasenâtı yok eder!" buyuruldu. Hased eden, onu gıybet eder, çekiştirir. Onun mâlına, canına saldırır. Kıyâmet günü, bu zulümlerinin karşılığı olarak, hasenâtı alınarak ona verilir. Hased edilendeki nimetleri görünce, dünyası azâb içinde geçer. Uykuları kaçar. Hayır, hasenât işliyenlere, on kat sevap verilir. Hased bunların dokuzunu yok eder, birisi kalır. Küfürden, Allaha düşman olmaktan başka hiçbir günah, hasenâtın sevaplarının hepsini yok etmez. Günah olduğuna inanmıyarak veya İslâmiyete ehemmiyyet vermiyerek haram işlemek ve küfüre, irtidâda sebep olan işleri yapmak, sevapların hepsini yok eder. Çünkü, böyle yapanlar dinden çıkar mürted olurlar. Hadîs-i şerifte, "Geçmiş ümmetlerden iki kötülük sizlere bulaştı: Hased ve kazımak. Bu sözümle onların başlarını kazıdıklarını anlatmak istemiyorum. Dinlerinin kökünü kazıyıp yok ettiklerini söylüyorum. Yemîn ederim ki, imanı olmıyan Cennete girmiyecektir. Birbirinizi sevmedikçe, imana kavuşamazsınız. Birbirinizi sevmek için, çok selâmlaşınız!" buyuruldu. Selâmlaşmanın çok mühim olduğunu bu hadîs-i şerîf açıkça gösteriyor. Selâmlaşmayı emir ediyor. İki Müslüman karşılaşınca, birisinin "Selâmün aleyküm" demesi sünnettir. Diğerinin cevâb olarak, "ve aleyküm selâm" demesi farzdır. Kâfirlere mahsûs kelimelerle selâmlaşmak ve el, beden hareketleri ile selâmlaşmak câiz değildir. Karşılaşan iki Müslüman, birbirinden uzak olarak yürüyorlarsa, sesini işitemiyeceğini anladığı zaman, söylemekle birlikte, sağ eli kaşının kenârına kaldırmanın da câiz olduğu bildirilmiştir. Kâfirlere karşı başka kelimelerle selâmlaşarak, fitne çıkmasına mâni olmalıdır. Fitneyi uyandırmak haramdır. Bu harama mâni olmak çok sevaptır. Hadis-i şerifte, "Müslümanlar hayırlı olur. Hased edince hayır kalmaz" buyuruldu. Diğer bir hadîs-i şerifte, "Hased, nemîme ve kehânet sâhibleri benden değildir" buyuruldu. Nemîme; fitne çıkarmak için, ara açmak için, insanlar arasında söz taşımaktır. Kehânet; bilmediğini söyliyerek bundan hüküm, mana çıkarmaktır. Bilinmiyen şeyleri haber veren, falcılara (Kâhin) denir. Kâhine inanmamalıdır. Bu hadîs-i şeriften, hased edenin şefâatten mahrûm kalacağı anlaşılmaktadır. Yani şefâat istemeğe hakkı olmayacaktır.