Bir kimse, Peygamberimizin huzuruna gelmişti. Peygamberlik heybetinden, titremeğe başladı. Peygamberimiz "Kendine gel! Ben, bir Hükümdar değilim! Ben, ancak, Kureyş kabilesinden, kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum!" buyurdu. Peygamberimiz, Mekke'yi fethe giden ordusunun başında, devesinin üzerinde yüce Allaha karşı başını önüne o derece tevazu ile eğmişti ki, sakalının uçları, neredeyse, devenin semerine değmekte ve "Ey Allahım! Hayat, ancak, Ahiret hayatıdır!" diye dua etmekte idi. Peygamberimiz, Zülhuleyfe'de ihrama girip Allaha hamdü senada tesbih ve tekbirde bulunduktan sonra "Allahım! Bunu, bana, içinde riya, gösteriş ve şöhret bulunmayan, mebrur ve makbul bir hac kıl!" diyerek dua etmişti. Peygamberimiz, çıplak merkebe binmekten ve terkisine, herhangi bir kimseyi bindirmekten de, çekinmezdi. Nitekim, bir gün, Kuba köyüne giderken, çıplak, eğersiz bir merkebe binmişti. Bir gün Eshab-ı Suffa'dan Ebu Hüreyre yanında idi. Peygamberimiz "Ey Ebu Hüreyre! Seni, terkime bindireyim mi?" diye sordu. Ebu Hüreyre "Ya Resulallah! Sen, nasıl istersen?" dedi. Peygamberimiz "Haydi bin!" buyurdu. Ebu Hüreyre, binmek için sıçradı. Fakat, binemedi. Peygamberimize yapışınca, ikisi birden yere düştüler. Peygamberimiz, tekrar merkebe bindi. "Ey Ebu Hüreyre! Seni de, terkime bindireyim mi?" diye sordu. Ebu Hüreyre "Ya Resulallah! Sen, nasıl istersen!" dedi. Peygamberimiz "Haydi bin!" buyurdu. Ebu Hüreyre, yine binemedi. Peygamberimize yapışınca, ikisi birden yine yere düştüler. Peygamberimiz, tekrar "Ey Ebu Hüreyre! Seni, terkime bindireyim mi?" diye sordu. Ebu Hüreyre "Hayır! Seni, hak din ve kitabla peygamber gönderen Allaha yemin ederim ki, artık, ben, seni üçüncü kez yere düşürmeyeceğim!" dedi. Adiy bin Hatim anlatır: Peygamber aleyhisselamın yanında akraba kadın ve çocuklarının bulunduğunu gördüğüm zaman, anladım ki: Onda, ne Kisra'nın, ne de, Kayser'in saltanatı vardır! Resul aleyhisselam, benimle birlikte evine giderken, zayıf ve yaşlı bir kadına rastladı. Kadın, "Bizim, senden bir dileğimiz var?" dedi. Resulullah, onların işini uzun uzun konuştu. Kendileriyle birlikte gidip işlerini gördükten sonra geldi. İçimden, kendi kendime "Vallahi, bu zat, hükümdar değildir!" dedim."