Dün, Güney Asya'daki üçbin Müslüman çocuğun misyonerler tarafından Hıristiyanlaştırılmak üzere himayelerine aldıklarından ve ülkemizdeki zenginlerin, duyarsızlığından nemelazımcılığından bahsetmiştik. Bugün de bununla ilgili bir menkıbe ile konumuza devam edelim: Bir gün cihan padişahı Kanunî Sultan Süleyman Han, aynı zamanda süt kardeşi olan evliyanın büyüklerinden Yahya Efendi hazretlerine bir mektup göndererek şunu sorar: - Ağabey! Sen ilâhî sırlara vâkıfsın, bilirsin. Kerem eyle de bize geleceğimizin ne olacağını haber ver! Devletimiz yok olacak mı? Yok olacaksa, bu hangi sebepten olacak? Mektubu okuyan Yahya Efendi hazretleri eline kâğıt kalem alıp; "Kardeşim, neme gerek!" diye iri harflerle yazıp Kanunî'ye gönderir. Kanunî, Yahya Efendiden gelen mektubu okuduğunda; "Böyle önemli bir konuda nasıl ilgisiz kalabilir, nasıl böyle cevap verir?" diye hayretler içinde kalır. İşin aslını öğrenmek için hemen kalkıp, Yahya Efendinin Beşiktaş'taki dergâhına gelerek der ki: - Ağabey! Ne olur gizlemeyip, suâlime cevap veriniz! Biz de ona göre hareket edelim. Yahya Efendi bunun üzerine tebessüm ederek cevap verir: - Biz cevap verdik. Bu sözümüzü anlayamamanıza şaşarız. - Nasıl? - Ülkende haksızlık, adam kayırma, rüşvet yayılırsa; işitenler de, "Neme gerek!" derse ve onu önlemeye çalışmazlarsa; sonra koyunu kurt değil de çoban yerse; bilenler de bunu söylemeyip gizlerse; fakirlerin, muhtaçların, gariplerin feryadı göklere çıkıp, bunları taşlardan başkası işitmezse; işte o zaman felâket başlar... Neslinin, devletinin yok olmasından o zaman korkulur. Hazînelerin boşalır. Askerin itâat etmez olur ve yolundan gitmezler. Yok olmak mukadderdir"buyurdu. Kânûnî bunları işitince, gözyaşlarını tutamadı. Yahyâ Efendiye olan sevgisi daha da arttı. Yahya Efendinin sözleri asırlar sonra aynen vuku buldu. Neticede, altı asırlık devlet bu sebeplerden yıkıldı, yok oldu... Bugün bütün dünyada, her inanç sahibi ya ayakta kalabilmek için ya da, başka inançlardaki insanları kendisine çekebilmek için kıyasıya bir mücadele vermektedir. Bu uğurda akıl almaz paralar, milyar dolarlar harcamaktadırlar. Her inanç sahibi biliyor ki, gerekli mücadeleyi yapmazsa bir gün yok olacaktır. Bu konuda, en az mücadele eden, hatta ileriye yönelik bir mücadelesi olmayan sadece Müslümanlardır. Batı, Müslümanların temsilcisi, hamisi Osmanlıyı yıkmakla kalmamış, Müslümanların başına öyle gaileler açmış ki, bırakın ilerisini önlerini görecek hal bırakmamış. Müslümanların üzerine âdeta ölü toprağı serpilmiş. Üç kıtaya yayılmış olan Osmanlı'yı Anadolu'ya hapsedenler, ellerinden gelse asil Türk milletini tekrar Orta Asya'ya gönderecekler. Bunun mümkün olmadığını bildikleri için de yerinde imha planları yapıyorlar. Bu da, Anadolu halkının Hıristiyanlaştırılmasıdır. Çoklarınızın aklından bu nasıl olur, bu kadar insan nasıl Hıristiyan olur, diye içinden geçebilir. Bunlara, on asır önce Anadolu'nun tamamının Hıristiyan olduğunu hatırlatırım. Kaynağı devam etmeyen nehrin uzun süre akması mümkün değildir. Çocuklarımıza ciddi ve doğru bir şekilde din öğretilmez, bizden sonrakilere intikal ettirilmezse, birkaç nesil sonra milletimizin varlık sebebi İslamiyet kalmaz. Milli güvenliğimiz de tehlikeye düşer. Bunun için nemelazımcılığı bırakıp, üzerimizdeki ölü toprağını atarak dinimize sahip çıkmak, dinî olduğu kadar millî bir görevimiz olmalıdır.