İmam-ı a'zam hazretlerini tartışma konusu yapanlar, akıllarınca bu büyük imam nezdinde, Ehl-i sünneti tartışma konusu yaparak, hazreti Peygamberin ve Eshabının inancına zarar vermek, yok etmek istiyorlar. Halbuki, İmâm-ı a'zam hazretlerinin üstünlüğü hakkında İslâm âlimleri ittifak etmişlerdir. Herkes asırlardır onun ilminin üstünlüğünden, takvâsından bahsetmiştir. İşte bunlardan ba'zıları: Hâfız Abdülazîz ibni Revvad buyurdu ki: "Ebû Hanîfe'yi seven, Ehl-i sünnet vel cemâ'at mezhebindedir. O'na buğzeden, O'nu kötüleyen bid'at sahibidir. Ebû Hanîfe bizimle insanlar arasında miyardır, ölçüdür. O'nu sevin, O'na yüzünü dönenin Ehl-i sünnet olduğunu; buğzedenin bid'at sahibi olduğunu anlarız." Sehl bin Abdullah Tüsterî buyurdu ki: "Eğer Mûsâ ve Îsâ aleyhimüsselâmın kavimlerinde Ebû Hanîfe gibi âlimler bulunsaydı, bunlar doğru yoldan ayrılıp, dinlerini bozmazlardı." Süfyân-ı Sevrî, İmâm-ı a'zamın yanından gelen bir kimseye, "Yeryüzünün en büyük âliminin yanından geliyorsun" demiştir. İmam-ı Ahmed ibni Hanbel, "İmâm-ı a'zam vera' ve zühd, îsâr (cömertlik) sahibi idi. Âhiret isteğinin çokluğunu kimse anlayacak derecede değildi" buyurmuştur. O'NUN DERECESİ MUKAYESE EDİLEMEZ! İmâm-ı Mâlik'e, "İmâm-ı a'zamdan bahsederken onu diğerlerinden daha çok medhediyorsunuz" dediklerinde buyurdu ki: "Evet öyledir. Çünkü, insanlara ilmi ile faydalı olmakta onun derecesi, diğerleri ile mukayese edilemez. Bunun için ismi geçince, insanlar ona duâ etsinler diye hep medhederim." İmâm-ı Gazâlî buyurdu ki: "Ebû Hanîfe çok ibâdet ederdi. Kuvvetli zühd sahibi idi. Ma'rifeti tam bir ârif idi. Takvâ sahibi olup, Allahü teâlâdan çok korkardı. Dâimâ Allahü teâlânın rızâsında bulunmayı isterdi." Yahyâ Mu'âz-ı Râzî hazretleri anlatır: Peygamber efendimizi rü'yâda gördüm ve, "Yâ Resûlallah, seni nerede arayayım" dedim. Cevâbında, "Beni, Ebû Hanîfe'nin ilminde ara" buyurdu. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurur ki: "İmâm-ı a'zam abdestin edeblerinden bir edebi terk ettiği için kırk senelik namazını kazâ etmiştir. Ebû Hanîfe takvâ sahibi, sünnete uymakta, ictihâd ve istinbâtta (şer'î delillerden hüküm çıkarmakta) öyle bir dereceye kavuşmuştur ki, diğerleri bunu anlamaktan âcizdirler. İmâm-ı a'zam, hadîs-i şerîfleri ve Eshâb-ı kirâmın sözünü kendi reyine tercih ederdi. Müctehidlerin en vera' sahibi idi. En müttekîsi O idi. Şâfiî'den de, Mâlik'ten de, İbni Hanbel'den de her bakımdan üstün idi." Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyurdu ki: "İmâm-ı a'zam, İmâm-ı Yûsüf ve İmâm-ı Muhammed de, Abdülkâdir-i Geylânî gibi büyük evliyâ idiler. Fakat âlimler kendi aralarında taksim-i amel eylemişlerdir. Ya'nî her biri zamanında neyi bildirmek îcâb ettiyse onu bildirmişlerdir. İmâm-ı a'zam zamanında fıkıh bilgisi unutuluyordu. Bunun için hep fıkıh üzerinde durdu. Tasavvuf husûsunda pek konuşmadı. Silsile-i zehebin en büyük halkasından olan Ca'fer-i Sâdık'tan tasavvufu alıp, vilâyetin (evliyâlığın) en son makâmına kavuşmuştur. Çünkü Ebû Hanîfe, Peygamber efendimizin vârisidir. Hadîs-i şerîfte: "Âlimler peygamberlerin vârisleridir" buyuruldu. Vâris, her husûsta verâset sahibi olduğundan zâhirî ve bâtınî ilimlerde Peygamber efendimizin vârisi olmuş olur. O hâlde her iki ilimde de kemâlde idi." SENİ KÖTÜLEYENLER ART NİYETLİ Hazreti Ali şöyle buyurdu: "Size bu Kûfe şehrinde bulunan, Ebû Hanîfe adında birini haber vereyim. Onun kalbi ilim ve hikmet ile dolu olacaktır. Âhir zamanda, birçok kimse, onun kıymetini bilmeyerek helâk olacaktır." Abdullah ibni Mübârek anlatır: Hasen bin Ammâre'yi Ebû Hanîfe ile birlikte gördüm. Ebû Hanîfe'ye şöyle diyordu: "Allahü teâlâya yemîn ederim ki, fıkıhta senden iyi konuşanı, senden sabırlısını ve senden hazırcevap olanını görmedim. Elbette sen fıkıhta söz söyleyenlerin efendisi ve reisisin. Senin hakkında kötü söyleyenler sana hased edenler, seni çekemeyenlerdir."