Son devir İslam büyüklerinden Seyyid Abdülhakîmi Arvasi hazretleri buyurdu ki: Her Peygamber, kendi zamanında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed aleyhisselam ise, her zamanda, her memlekette, yâni dünya yaratıldığı günden, kıyâmet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan Onun üstünde değildir. Bu, güç bir şey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, Onu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın Onu medhedecek gücü yoktur. Hiçbir insanın, Onu tenkîd edecek iktidârı yoktur. Allahü teâlâ, "Sen olmasaydın, gökleri yaratmazdım!" buyurmuştur. Allahü teâlâ, bir insanda bulunabilecek, görünür görünmez bütün iyilikleri, bütün üstünlükleri, bütün güzellikleri, Resulullahta toplamıştır. Meselâ, insanların en güzel yüzlüsü ve gayet nûrânî benizlisi idi. Mübârek yüzü, kırmızı ile karışık beyaz olup, ay gibi nûrlanırdı. Sözleri gayet tatlı olup, gönülleri alır, ruhları cezbederdi. HERKESİ HAYRAN BIRAKIRDI Güzel huyu, yumuşaklığı, affı, sabrı, ihsânı, ikrâmı, o kadar çoktu ki, herkesi hayran bırakırdı. Görenler ve işitenler seve seve Müslüman olurdu. Hiçbir hareketinde, hiçbir işinde, hiçbir sözünde, hiçbir zaman, hiçbir çirkinlik, hiçbir kusur görülmemiştir. Kendisi için kimseye gücenmediği hâlde, din düşmanlarına, dîne dil ve el uzatanlara karşı sert ve şiddetli idi. Kimseden bir şey okumamış, öğrenmemiş, hiç yazı yazmamış iken ve seyahat etmeyen ve geçmişlerden ve etraftakilerden haberi olmayan insanlar arasında hâsıl olmuş iken, Tevrât'ta ve İncîl'de ve bütün başka kitaplarda yazılı şeyleri bildirdi. Geçmişlerin hâllerinden haber verdi. Her dinden, her meslekten ileri gelenlerin hepsini huccet ve burhânlar söyleyerek susturdu. En büyük mucize olarak Kur'an-ı kerimi ortaya koydu ki, âyetlerinden biri gibi söyleyemezsiniz diye meydan okuduğu hâlde, kimse, bugüne kadar dünyanın her tarafında bütün İslâm düşmanları el ele vererek, mallar, servetler dökerek uğraştıkları hâlde, söyleyemedi. Şimdi de, milyonlar dökerek ve Yahudi, papaz, mason güçlerini kullanarak, çalıştıkları hâlde söyleyemiyorlar. Hele o zaman, Arablarda, şiir, edebiyat, fesâhat ve belâgat, her şeyden ileri gidip en güvendikleri başarıları olduğu hâlde, Kur'an-ı kerim karşısında, bir şey söyleyemediler. Kur'an-ı kerime böyle galebe çalamayınca, çokları insâfa gelip Müslüman oldu. Îman etmeyenleri de, İslâmiyetin yayılmasını önlemek için, dövüşmeye mecbûr oldu. DÜNYA VE AHİRET SAADETİ Her sözün ve her kitabın üstünde bir kitap getiren ve güzel huyları ve üstün hâlleri ile, bütün insanların ve Peygamberlerin, her bakımdan en iyisi olan bir kimsenin, Allahü teâlânın sevgili Peygamberi olduğu, akıl ve vicdân sahipleri için, pek açık bir hakîkattir. Dünya ve ahiret saadeti, huzuru O'na tabi olmaya bağlıdır. Ona tâbi olmak İslamiyeti beğenip, seve seve yapmak ve Onun emirlerini ve İslâmiyetin kıymet verdiği, üstün tuttuğu şeyleri ve âlimlerini, sâlihlerini büyük bilip, hürmet etmektir ve Onun dînini yaymaya uğraşmak demektir ve Allahü teâlânın emirlerine uymak istemeyenleri sevmemektir. Ona tâbi olmak, yâni Ona uymak, Onun gittiği yolda yürümektir. Onun yolu, Kur'an-ı kerimin gösterdiği yoldur. Bu yola (Dîn-i islâm) denir. Ona uymak için, önce îman etmek, sonra Müslümanlığı iyice öğrenmek lazımdır. Müslümanlık da en doğru şekilde, Resulullah Efendimizin vârisleri olan İslam büyüklerinin fıkıh, ilmihal ve ahlâk kitaplarından öğrenilir... Son yıllarda Müslümanları, sinsi bir şekilde bu kitaplardan uzaklaştırma çalışmalarının altındaki gerçek maksat Resulullahtan uzak tutmaktır aslında. Bu tuzağa düşmemek lazım!