Mesnevi'den kıssa: Fakir adam, hanımının fakirlikle, sıkıntılar ile ilgili konuşmalarına şöyle cevap verir: "Daha ne zamana kadar talep edip istekte bulunacaksın? Zaten ömrünün çoğu bitti. Akıllı olan kimse, aza-çoğa bakmaz. Çünkü her ikisi de sel gibi sür'atle geçmektedir. Sel, ister sâf, berrak, ister bulanık aksın. Mâdemki bâkî değildir, öyle ise sözünü etme. Bu dünyada binlerce canlı mahlûk, kazanç kaygısı olmadan günlerini geçiriyor. Üveyik kuşu, daha gece gıdâsını bulmadığı hâlde, ağaçta Allahü teâlâya şükreder. Bülbül, cenâb-ı Hakka durmadan hamdeder ve; "Ey, duâya icâbet eden Rabbim! Tevekkülümüz ve i'timâdımız sanadır" der. Küçücük sivrisinekten, deve ve file kadar, hep Allahü teâlânın himâyesi altındadır. Cenâb-ı Hak ne güzel bir vekîldir. Gönüllerdeki hüzün ve ızdırapların hepsi, dikkat edilirse varlığın eseridir. Bunca gamlar, tasalar, hayat ekininin orağıdır. Şöyle idi, böyle idi, sözleri de hep vesvesedir. ÖLÜMÜN TATLI OLMASI İÇİN Her dert ölümden bir parçadır. Ölümün küçük bir parçasını kovmaya gücün yetmez iken, bilesin ki, onun tamamı şerbetin olup, içeceksin. Ölümün bir parçası olan dert ve belâlar sana tatlı gelirse, Allahü teâlâ sana ölümü tatlı eyler. Bedene gelen hastalıklar, ölümün elçisidir. Ölüm elçisinden yüzünü geri çevirme. Hayâtı dertsiz, elemsiz geçenin, ölümü de acı olur. Nefsine tapanın rûhu için kurtuluş yoktur. Genç iken daha kanâatkârdın. Şimdi ise altın isteğine düştün. Hâlbuki önceleri sen altın idin. Salkım salkım dolu asma iken, şimdi meyvesiz kaldın. Meyvelerin olgunlaşacağı sırada bozulup gittin. Meyvenin gittikçe tatlılaşması lâzım. İp eğirenler gibi geriye doğru gitme. Sen benim eşimsin. Eşler birbirlerine benzemelidir ki, işler yolunda gitsin. Eşlerin birbirlerine benzemesi lâzımdır. Ayakkabı ve mest çiftlerine baksana. Ayakkabılardan biri ayağa dar gelse, onlar işe yaramaz. Seni topal ederler. Kapının bir kanadı büyük, diğeri küçük olur mu? Ormandaki arslan, kurda eş olur mu? Biri mal ile dolu, biri boş olan iki çuval, devenin üzerinde dengeli duramaz. Ben kanâatte sağlam ve güçlüyüm. Sen ise kötülükle niçin dertlisin? Mal ve para baştaki külâh gibidir. Yalnız kel olanlar külâha sığınır. Kıvırcık, güzel saçları olanlar, külâh olmadan da güzeldir. Fakirlik ve dervişlik, senin anladığın gibi değildir? Dervişe hakâretle bakma sakın. Onlar, Allahü teâlânın ihsânlarına garkolmuşlardır. Allahü teâlâ Âdil'dir. Adâlet sahipleri, âşıklara hiç zulmeder mi? Hâşâ, birine mal, mülk, kudret, ihsân edip, başkasına suç yükler, ateşe atar mı? Hışımla bu hakîre kötü lâkablar taktın. Ben sana eşim, hanımım diyorum, sen bana yılancı dersin. Gönlümde, kanâatle dolu bir âlem var. YÜZÜNÜ EKŞİTME Kİ... Kanâate, yüzünü ekşitmeden bak ki, o hâl denizine dalmış olan nice kimseleri göreceksin. Zâhirde yüzbinlerce sıkıntı içinde görünen kimselerin, hakîkatte gül gibi geçindiklerine şahit olacaksın! Ey hanım! Yolumu kesme, benimle mücâdeleyi bırak! Ayakkabı dar ise, yalınayak yürümek daha iyidir. Yazıklar olsun sana! Eğer sende birazcık anlayış olsaydı, gönlümdeki hakîkatleri sana anlatabilirdim. Bu söz, memedeki süt gibidir. Emen olmaz ise, hiç bir te'sîri olmaz. Dinleyen istekli ve arayıcı olursa, nasîhati veren kimse ölü olsa bile yine konuşur. Bu konuşmalar bir hikâyedir ki, bunlar insanlarda bulunan nefs ve rûha benzer. Her insana rûh da nefs de lâzımdır. Bütün iyiler ve kötüler, bunun lâzım olduğunu bilmelidir. Bu ikisi, gece gündüz dâimâ birbiriyle savaş hâlindedirler. Nefs, evin ihtiyaçlarını, şerefini, yiyecek ve içeceğini, izzet ve i'tibârını ister. Nefs ba'zan tevâzu gösterir, ba'zan da azametlenir. Rûh, dünyevî düşüncelerden habersizdir. Allahü teâlânın rızâsından başka bir kaygısı yoktur."