Peygamberimiz, hiç şüphesiz ki, insanların en akıllısı ve en zekisi idi. İnsanların gizli ve açık işlerini tam bir dirayetle idare edişini, umumi ve hususi siyasetini, daha önceden hiç kimseden bir şey öğrenmeden, hiç çalışıp çabalamadan, kitaplardan da, mütalaada bulunmadan kendisine ihsan buyurulan ilmi ve dinin bildirdiklerini inceden inceye düşünen kimse, aklının üstünlüğünde ve anlayışının keskinliğinde hiç şüphe etmez. Vehb bin Münnebih anlatır: "Ben, yetmiş bir kitap okudum ve hepsinde de, Peygamber aleyhisselamı, gerek akıl, gerek görüş bakımından insanların en üstünü buldum. Okuduğum kitapların hepsinde gödüm ki: Dünyanın başından sonuna kadar yüce Allah'ın, bütün insanlara vermiş olduğu akıl, Peygamber aleyhisselamın aklının yanında ancak, dünya kumlarından bir kum tanesi gibi kalmaktadır!" Akıl; ilim ve marifetin kaynağıdır. İsabetli görüş, keskin zeka, görüş ve düşünüşlerde isabet, doğru tahmin, işlerin sonunu düşünme, şehvetle mücahede, güzel siyaset ve tedbir, faziletlere tabi olma, çirkin huy ve hareketlerden uzak durma da, hep akıldan kaynaklanır. Rebi bin Hüşeym "İslamiyetten önce, cahiliye devrinde halk, Resul aleyhisselamın hakemliğine baş vururlardı" der. Peygamberimizin, otuzbeş yaşlarında bulundukları ve Kureyş müşriklerince, Kâbe'nin onarımına girişildiği sırada, Hacer-ül esved'in, Kâbe duvarındaki yerine konulması işi, Kureyş liderleri arasında sert bir tartışma ve çekişmeye yol açmıştı. Her kabile, onu, yalnız başına kaldırıp yerine koymak istiyor ve buna, kendi kabilesinin, her kabileden daha layık olduğunu iddia ediyordu. En sonunda birer tarafa çekilmişler, and içmişler ve çarpışmağa hazırlanmışlardı. Abduddar oğulları, ortaya, içi kanla dolu bir çanak getirip müttefikleri olan Adiy oğulları ile birlikte ellerini kanlı çanağa batırarak bu yolda ölmeyi göze aldıklarına yemin etmişlerdi. Dört veya beş gece, böyle sinirler gerilmiş bir halde geçtikten sonra Peygamberimizin hakemliğine başvuruldu. Peygamberimiz, Hacer-ül esved'i, Ridasının üzerine koydu. Ridanın dört köşesini, dört kabile büyüklerine tutturup Hacer-ül esved'i, konulacak yerine kadar kaldırttı. Hacer-ül esved'i, Ridanın içinden alıp kendi eli ile yerine yerleştirdi. Kabileler arasında kanlı bir savaşa dönüşerek asırlar boyunca sürüp gidecek olan çetin bir anlaşmazlığı, Peygamberimiz, böylece en makul ve en hakimane bir şekilde halledivermiştir.