Evliyanın büyüklerinden Sehl et-Tusterî buyurdu ki: "Gökten yere inen her sevabın başı açlıktır. Gök ile yer arasındaki her fısk u fücurun, kötülüğün başı da tokluktur. Nefsini aç bırakan kimse vesveselerden kurtulur. Allahü teâlâ kullarına açlık, hastalık ve belâ ile yönelir. Ancak kullarından diledikleri, bunlarla müptelâ olmadıkları halde Allah'ın yönelişine mazhar olabilir. Biliniz ki şu zamanda nefsini açlık, uykusuzluk ve mücahede ile öldürmeyen kimse kurtuluşa eremez. Yeryüzünde hiçbir kimse geçmemiştir ki şu sudan kana kana içip de içirmesine karşılık Allah'a şükretse bile günahlardan kurtulabilmiş olsun. Suyun durumu bu olursa, tıkabasa yemenin durumunu varın siz düşünün!.." Sehl et-Tusterî'ye, yemeğin fazlasının alâmeti ve ne olduğu sorulduğu zaman şöyle cevap vermiştir: "Kişinin nezdinde yemeği bırakmak, yemekten daha sevimli olduğu ve bir gece aç kaldığında Allahü teâlâdan bu geceyi iki geceye çıkarmasını istediği zaman fazlasını bulmuş demektir." Yine bu zât şöyle demiştir: "Evliyalar bu evliyalık makamını ancak karınlarını aç, gözlerini uykusuz ve dillerini konuşmasız bırakmak ve halvete çekilmekle elde etmişlerdir." Feth el-Mevsılî, hastalığı ve açlığı şiddetlendiğinde şöyle derdi: "Yâ Rabbî! Beni hastalık ve açlığa müptelâ eyledin. Oysa sen bunları velî kullarına (sevdiklerine) verirsin. Bu bakımdan bana verdiğinin şükrünü hangi amelimle eda edebilirim?" Mâlik bin Dinar, Muhammed bin Vâsi'ye şöyle dedi: "Ey Ebu Abdullah! Hem azığı olacak ve hem de kendisini insanlara muhtaç olmaktan kurtaracak kadar yiyeceğe sahip olanlara ne mutlu!" Buna karşılık o da şunları söyledi: "Ey Ebu Yahya! Allahü teâlâ kendisinden razı olduğu halde aç karnına sabahlayıp akşamlayan kimselere ne mutlu! Cennet böylelerinin olsun!" Fudayl bin Iyad şöyle derdi: "Yâ Rabbî! Beni ve aile efradımı aç, gecelerin karanlığında çırasız bıraktın. Halbuki sen bunu velî kullarına bahşedersin. Acaba ben bu makama hangi derecemle lâyık oldum?" Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr