Dün, Osmanlı Devleti'nin 706. kuruluş yıl dönümüydü. 1299 yılında küçücük bir devlet olarak kurulan Osmanlı, her dindeki ve ırktaki milletlere gösterdiği adalet ve merhamet sebebiyle üç kıtaya hükmeden, gittiği her yere huzur getüren imparatorluk haline geldi. Balığın denizden çıktıktan sonra denizin kıymetini anladığı gibi, herkes Osmanlı yıkıldıktan sonra onun kıymetini anladı. Çünkü Osmanlı tarih sahnesinden çekildikten sonra dünyanın dengesi bozuldu. Asırlardır, anarşi, terör nedir bilmeyen, Orta Doğu, Balkanlar ve Osmanlı ile irtibatlı diğer bölgeler kargaşa ve terör bölgeleri haline geldi. Osmanlının zayıflamasını fırsat bilerek bağımsızlık hevesiyle ayaklanan milletler çok geçmeden ne kadar büyük hata işlediklerini anladılar. Fakat iş içten çoktan geçmişti. Bu sadece bizim dışımızdaki milletler için mi geçerlidir? Hayır, bizim için de geçerli bu durum. Bugün eğer, dünya siyasetinde önemli bir yerimiz yoksa, dünya siyasetinin sevk ve idaresinde söz sahibi değilsek, geçmişimizi, şanlı mazimizi yok farzetmemizdendir. Geçmişe sahip çıkmamamızdandır. Sen geçmişini bir çırpıda silip atarsan, başkaları haydi haydi yapar bunu. Öyle veya böyle her millet geçmişine sahip çıkar. Çünkü geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. İnsanlar gibi, milletler de, devletler de hata yapar. Geçmişi toptan silip atmak yerine, geçmişteki yanlışları tekrarlamamak ve doğruları devam ettirmek gerekir. Kültürler ve medeniyetler kolay oluşmaz; asırların birikimidir bu değerler. Bu değerler aynı zamanda milletlerin ruhu gibidir. Ruhsuz beden ayakta kalamayacağı gibi, kendine has kültürü olmayan milletler de ayakta kalamaz. Osmanlının yıkılması ile onu yıkanlar da zarar gördü. Halen de görmekteler. Osmanlı inançta İslamın ana gövdesini temsil eden Ehli sünneti temsil ediyordu. Ehli sünnet aşırılıklardan, terörden, anarşiden uzak olduğu için Osmanlılar ve Osmanlının idaresi altında bulunan diğer dinlerdeki milletler huzur içinde yaşadılar. Osmanlının yıkılması ile beraber, huzurun barışın temsilcisi olan Ehli sünnet de zayıfladı, ağırlığını, etkisini kaybetti. Ortadoğu'da İngilizler tarafından Vehhabilik, Selefilik gibi ekoller teşekkül ettirildi. Batı böyle yapmakla bu bölgelerde İslamiyetin yok olacağını, bu insanların ya Hıristiyan veya dinsiz olacağını düşündü. İslamiyetten korktukları için de, Müslüman kalmasınlar da ne olurlarsa olsunlar düşüncesi güdüldü. Fakat Batı'nın hesabı tutmadı. İnanç boşluğuna düşen bölge halkı, fanatik, radikal, inançların eline düştü. Bunlar canlı bomba gibi akıl almaz terör uygulamaları ile Batı'nın karşısına geçtiler. Batı'nın kendi kurduğu veya yönlendirdiği bozuk dini akımlar birer, ejderha, ahtapot haline gelip kendilerine saldırmaya başlayınca, Batı Osmanlıyı dolayısıyla Ehli sünneti yıkmakla ne büyük hata işlediğini anladı. Şimdi bu hatasını nasıl telafi edebileceklerinin telaşındalar. Başta Amerikalılar olmak üzere, bütün Batılı araştırmacılar Başbakanlık Osmanlı Arşivinden çıkmıyorlar. Osmanlılar bu bölgeyi altı asırdan fazla nasıl huzur ve barış içinde yaşattılar, bunun sırrı neydi, bunu araştırıyorlar. Aslında onlar da biliyorlar; huzur ve barışın adresinin Ehli sünnet itikadında olduğunu. Fakat, hücrelerine kadar işlemiş İslam düşmanlığı bu gerçeği görmelerine mani oluyor. İslam âleminin bu inanç etrafında tekrar toplanıp eski güçlerine ulaşmalarından korkuyorlar. Bunun için kendi kontrollerinde ve güdümünde olacak 'light', ılımlı İslam gibi modeller geliştirme peşindeler...