Hazreti Zülkarneyn, daha sonra, kuzeye bir sefer yaptı. İki dağ arasına vardı. O iki dağın yakınında oturan kalabalık bir kavimle karşılaştı. Bu kavim, Hazreti Zülkarneyn'e Yecüc ve Mecüc'den şikâyette bulundu. O kavimle birlikte Yecüc ve Mecüc'ün zararından korunmak için set yaptı. Hazreti Zülkarneyn yaptığı seferlerin birinde, bir ülkeye uğradı. Oradaki insanların elinde dünya serveti namına bir şey yoktu. Rızıklarını sebzeden temin ederlerdi. Ayrıca bu kavimde herkes kendi mezarını kazar, her gün mezarını temizler ve ibadetlerini burada yapardı. Hazreti Zülkarneyn, bunların hükümdarlarını çağırttı. Hükümdar, "Ben kimseyi istemiyorum. Beni isteyen de yanıma gelir." Dedi. Hazreti Zülkarneyn bu söz üzerine hükümdarın yanına giderek, "Ben seni davet ettim, niye gelmedin?" diyi sordu. O da, "Sana bir ihtiyacım yok, olsa gelirdim" cevabını verdi. "Bu hâliniz nedir? Sizdeki bu hâli kimsede görmedim." "Evet biz altın ve gümüşe kıymet vermiyoruz! Çünkü baktık ki; bunlardan bir miktar, bir kimsenin eline geçerse, bu sefer daha fazlasını isteyecek ve huzuru bozulacak. Onun için dünyalık peşinde değiliz." "Bu mezarlar nedir? Neden bunları kazıyor ve ibadetlerinizi burada yapıyorsunuz?" "Dünyalık peşinde koşmamak için bunu böyle yaptık. Mezarları görüp de oraya gireceğimizi hatırlayınca, her şeyden vazgeçeriz." "Niçin sebzeden başka yiyeceğiniz yoktur? Hayvan yetiştirseniz de sütünden, etinden istifade etseniz olmaz mı?" "Bitkilerle geçimimizi sağlıyoruz. Zaten boğazdan aşağı geçtikten sonra hiçbirinin tadını alamayız." Bir gün birisi Hazreti Zülkarneyn'e gelip, "Bana, iman ve yakinimi kuvvetlendirecek bir şey öğret" dedi. Buyurdu ki: "Hiddetlenip kimseye kızma! Zira şeytanın insana en çok hulûl edebileceği zaman, insanın hiddetli zamanıdır. Bunun için, hiddetini sükûnetle yenmeye çalış! Sakın acele etme, zira acele ettiğin zaman, elindekini kaybedersin. Yakın ve uzağına karşı yumuşak ol; inatçı, inkârcı ve zâlim olma!" Hazreti Zülkarneyn, Allahü teâlânın yardımı ile doğu, batı ve kuzeydeki bütün ülkeleri fethedip, her tarafa Allahü teâlânın emir ve yasaklarını yayma vazifesini tamamladıktan sonra, askerlerine izin verdi. Kendisi Medine ile Şam arasındaki Dumet-ül-Cendel denilen yerde insanlardan ayrıldı. Yalnız Allahü teâlâya ibadet ve itaatle meşgul oldu. Az bir zaman sonra da vefat etti. Mekke'ye veya Mekke civarındaki Tehame dağlarında bir yere defnedildiği bildirilmiştir.