Geçen hafta, bir haber kanalında art arda yorumlu olarak verlen iki haberi seyredince şoke oldum; yorumlara, görüntülere bir türlü inanamadım. Birinci haber verilirken "üzücü bir haber" diye başlandı. Habere konu olan kişiler açıkça gericilikle, çağ dışılıkla suçlanıyordu. Haberin özeti şuydu: Erzurumspor Kulübü tesislerine getirdikleri bir din adamına, Erzurumspor'da yaşanan kötü gidişatın bir an önce son bulması ve rakipleri yenmek için dua ettirmişler. İşte işlemiş oldukları büyük suç(!) bu. Bu suçları sebebiyle, gerici ve çağ dışı oluyorlardı. Bu aslında açıkça İslam dininin ve buna inananların çağ dışılıkla suçlanmasıdır. Çünkü duanın dinimizde önemli bir yeri vardır. Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de kendisine dua edilmesini, sığınılmasını emretmektedir. Peygamber efendimiz de, "Allahü teâlânın katında duâdan daha makbûl ve kıymetli bir şey yoktur.", "Duâ, ibâdetin aslı ve özüdür.", "Duâ yetmiş türlü kazayı önler." buyurarak duanın dinimizdeki önemini açıkça ifade buyurmuşlardır. Dua ile alay etmek bu değerlerimizle alay etmektir. Hemen bu haberin ardından, "Şimdi de sevindirici" bir haber veriyoruz diyerek şu haber verildi: "İngiliz pop müzik yıldızı Sir Elton John, İngiltere'de eşcinsel evliliğe izin veren yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle, 12 yıldır birlikte yaşadığı Kanadalı erkek arkadaşı David Furnish ile evlendi..." Bu çirkin, insanın yaratılışına aykırı eylemin Batı'da özellikle İngiltere'de çok yaygın olduğu bilinen bir gerçektir. Fakat beni şaşırtan, bir veya iki nesil öncesi Müslüman olan bir neslin bu iğrenç eylemi "sevindirici" haber olarak sunması. Dinimize göre, homoseksüellik lanetlenen büyük günahtır. Buna "Livâta" denir. Enbiyâ sûresinde, livâtaya "Habîs iştir" buyuruluyor. Bir hadis-i şerifte de bu çirkin işi yapanlar için: "Allahü teâlâ ve melekleri ona lanet ederler ve Allah'ın rahmetine ulaşamaz" buyurulmaktadır. Dünyanın hiçbir yerinde, inansın inanmasın hiçbir aydın, milletinin kendi değerlerini alay konusu yapmaz, yapamaz. Kendilerine sözde entel, aydın denilen kesim bu hale tabii ki birkaç senede gelmedi. 150 yıllık maddeci, inançsız Batı özentisi bizi bu hale getirdi. Bakınız Yakup Kadri Karaosmanoğlu14 Haziran 1920 tarihli İkdam Gazetesi'nde o günkü aydın(!) gençliğin perişan halini nasıl anlatıyor: "Ne yazık ki sıtmalı bir gençlik rüzgârı, devrin girdaplarıyla karışarak, bende iyi, saf ve mâsum ne varsa aldı götürdü. Ben derken biliniz ki mensup olduğum neslin nâmına söz söylüyorum. Bu neslin hiçbir şeye inancı yoktu ve ihtirası sonsuzdu. Kendinden önceki nesle karşı insafsız ve alaycı. Babamız söz söylerken kahkahalarla gülmeyi zekâmızın bir hakkı zannederdik. Ve henüz 18 yaşında iken, vâlidemize bir çocuk muâmelesi ederdik. Dînî hayata karşı olmayı ise şerefli bir şey sanırdık. 'Namaz kılmayı bilmiyoruz' demeyi âlimâne bir söz, alenen oruç yemeyi kahramannâme bir hareket ve büyük babamıza Voltaire'den bahsetmeyi bir fazilet telakki eylerdik. Vâlidemizin bir kese içinde baş ucumuza astığı Kur'ân-ı kerîm'i yerinden indirip ve kılıfından çıkarıp alelâde kitapların arasına sokmayı, en asrî ve en asil ve en zârif hareketlerden sayardık. Yegâne inandığımız, yegâne hürmet ettiğimiz şey 'Batı' idi, Batı'nın ilmî terakkiyâtı idi. Birbirimizi ikide bir, '20'nci asırdayız! Düşününüz efendim, 20'nci asır!..' derdik. 20'nci asır bizi aldattı, inançsız yaptı!" Seksenbeş sene önce yapılan bu itiraftan, pişmanlıktan bugün hâlâ ders alınamamış olması hatada ısrar edilmesi ne kadar üzücü değil mi?