Yarın, Muharrem ayının birinci gecesidir. Yani hicri yılbaşı gecesidir. Muharrem ayı, hicri senenin birinci ayıdır. İslam âleminin yılbaşı gecesi olan bu gecede ve yılbaşı gününde Müslümanlar, birbirlerini ziyâret eder, hediye verirler. Yeni senenin, birbirlerine ve bütün Müslümanlara hayırlı ve bereketli olması için duâ ederler. Büyükleri, akrabâyı, âlimleri evinde ziyâret edip duâlarını alırlar. O gün, bayram gibi temiz giyinirler. Fakîrlere sadaka verirler. Bugün başlangıç zamanına göre iki türlü takvim kullanılmaktadır. Milâdî takvim, Hicrî takvim... Milâdî sene, İsâ aleyhisselâmın doğum günü zannedilen zamandan başlamaktadır. Hicri sene ise, "Hicret" ile başlamaktadır. Hicretin İslam tarihinde çok önemli bir yeri olduğundan, bu olay hicrî senenin başlangıcı kabul edilmiştir. Bunun için her Müslümanın bu önemli olayı; ne zaman, niçin, hangi şartlarda, nasıl oldu, bilmesi lazımdır. Hicret olayı özetle şöyle oldu: Artık Müslümanlar için Mekke'de kalmak, tahammül edilemeyecek bir hal almıştı. Bunun için Eshabı kiram zaman zaman Peygamber efendimize durumlarını arz ederek, hicret için müsâade istemekteydiler. Resulullah efendimiz de bu konu ile ilgili vahiy bekliyordu. Hicret için izin! Bir gün, sevgili Peygamberimiz, sevinçli bir hâlde Eshâbının yanına gelip; "Sizin hicret edeceğiniz yer bana bildirildi. Orası Medîne'dir. Oraya hicret ediniz. Allahü teâlâ Medîne'yi size emniyet ve huzur bulacağınız bir yurt kıldı" buyurdu. Bundan sonra Müslümanlar, Medîne'ye birbiri ardınca bölük bölük hicret etmeye başladılar. Peygamber efendimiz, hicretin son derece ihtiyatlı ve gizli yapılmasını sıkı sıkıya tembih ediyordu. Neden sonra işin farkına varan müşrikler hicret için yola çıkan Müslümanlardan, görebildiklerini yoldan çevirmeye, kadınları kocalarından ayırmaya, gücü yettiklerini hapse atmaya başladılar ve çeşitli cefâlara tâbi tuttular. Müslümanlar ise, buna rağmen her fırsatı değerlendirerek Medîne yollarına düştüler. Hazret-i Ömer de, bir gün kılıcını kuşandı. Yanına oklarını ve mızrağını alıp herkesin önünde Kâbe'yi yedi defa tavâf etti. Oradaki müşriklere, yüksek sesle şunları söyledi: "İşte ben de dînimi korumak için Allahü teâlânın yolunda hicret ediyorum. Karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak, anasını ağlatmak isteyen varsa şu vâdinin arkasında önüme çıksın!.." Böylece hazret-i Ömer ile yirmi kadar Müslüman, güpegündüz, çekinmeden Medîne'ye doğru yola çıktılar. Artık göçlerin arkası kesilmiyor. Eshâb-ı kirâm bölük bölük Medîne'ye ulaşıyordu... Müslümanların çoğu, Medine'ye hicret edince, hazret-i Ebû Bekir de hicret için izin istedi. Resûl-i ekrem; "Sabır eyle. Ümîdim odur ki; Allahü teâlâ bana da izin verir. Beraber hicret ederiz" buyurdu. Hazret-i Ebû Bekir; "Anam-babam sana fedâ olsun! Böyle ihtimâl var mıdır?" diye sorunca, Peygamberimiz; "Evet vardır" buyurarak sevindirdi. Hazret-i Ebû Bekir hicret için iki deve satın aldı ve o günü beklemeye başladı. Artık Mekke'de; Sevgili Peygamberimiz ile hazret-i Ebû Bekir, hazret-i Ali, fakîrler, hastalar, ihtiyârlar ve müşriklerin hapse attığı mü'minler kalmıştı. Müşrikler, hicreti etkisiz hale getirmek, Müslümanların güçlenerek tekrar üzerlerine gelmelerine mani olmak için, Efendimizi öldürmeye karar verdiler. Müşrikler bu hazırlık içindeyken Allahü teâlâ, Resûlüne hicret emri verdi. Cebrâil aleyhisselâm gelerek, müşriklerin kararını ve o gece yatağında yatmamasını bildirdi. Sevgili Peygamberimiz hazret-i Ali'ye kendi yatağında yatmasını, bıraktığı emânetleri sâhiplerine vermesini söyleyerek, "Bu gece yatağımda yat uyu, şu hırkamı da üzerine ört! Korkma, sana hiçbir zarar gelmez" buyurdu. Hiç kimse görmedi! O gece, hicret gecesi müşrikler, Resûlullah efendimizin saadethânelerinin etrafını sarmışlardı. Peygamber efendimiz mübârek evlerinden çıktılar. Yâsîn-i şerîf sûresinin başından on âyet-i kerîmeyi okudular ve bir avuç toprak alıp kâfirlerin başına saçtılar. Resûlullah efendimiz selâmetle aralarından geçip, hazret-i Ebû Bekir'in evine ulaştı. Müşriklerden hiçbiri O'nu görememişti. Bir müddet sonra, Resulullah efendimizin hane-i saadetlerinden ayrıldıklarını öğrenince derhal kapıya hücum edip içeri girdiler. Hazret-i Ali'ye, Resûl-i ekremin nerede olduğunu sordular. Hazret-i Ali, "Bilmem! Beni, O'nun muhâfazasına me'mur mu ettiniz?" diye cevap verince kahroldular, Resûlullah efendimizi bulmak için dışarıya çıkıp aramaya başladılar. Her yeri aramalarına rağmen, bulamadılar ve çılgına döndüler. En azılıları olan Ebû Cehil, Mekke ve civârında tellâllar bağırtarak, sevgili Peygamberimizi ve hazret-i Ebû Bekir'i bulup getirenlere ve yerlerini bildireceklere 100 deve vereceğini va'd etti. Onun bu va'dini duyan ve mala tamah eden bazı kimseler silâhlanıp, atlarına binerek aramaya koyuldular. (Devamı yarın)