Hazreti Ali buyurdu ki: Resûlullah Efendimiz beni Yemen'e kâdı olarak gönderdi. Halk arasında dinin hükümleri ile hüküm edecektim. Dedim: Yâ Resûlallah! Ben âlim değilim. Kazâ ahkâmını bilmem. Mübârek elini göğsüme koyup, buyurdu ki: "Yâ Rabbî! Kalbine hidâyet, diline doğruluk ver!" Ondan sonra bana, iki kişi arasında hüküm vermekte şüphe hâsıl olmadı. Hattâ Hazreti Ali buyurmuştur ki: Resûlullah Efendimiz bana buyurdu ki: Yâ Ali! Benim deveme binip, Yemen'e git. Falan tepeye vardığında, ki o tepe Yemen'e yakındır. Tepe üzerine çıktığın vakit, görürsün ki, halk seni, karşılamağa gelirler. O zaman: "Ey taşlar, ey ağaçlar! Allahın Resûlü size selâm ediyor, diye söyle" buyurdu. Hazreti Ali oraya varıp, selâmı teblîg ettiğinde, yeryüzünde bir hoş galgale [uğultu, gürültü] meydana geldi ki, "essalâtü vesselâmü alâ Resûlillah!" diye ağaçlar ve taşlar Cevap verdi. Halk bunu işittiler ve cümlesi îmân getirdiler. Bir gün Resûlullah Efendimiz buyurdular ki: "Yâ Ali! Müjde olsun ki, sana kıyâmet gününde, Allahü teâlâ Cennet hazînedârına emreyler. Her kim Cennet'e girerse, yâ Ali, senden sened almayınca, Hazreti Rıdvân Cennet'e koymaz. Yâ Ali, sen de kimden râzı isen, sened verirsin, Cennet'e girer. Kimden ki râzı değil isen, sened vermezsin, Cennet'e giremez." Hattâ bir gün yolda giderken, Hazreti Ali, Hazreti Ebû Bekr ile buluştular. Hazreti Ebû Bekr, Hazreti Alî'ye latîfe yolu ile buyurdu ki: Yâ Ali! Senden sened olmayınca Cennet'e girilmez. O zamanda bana sened verir misin. Hazreti Ali buyurdu ki: Gerçek buyurursun. Lâkin, Resûlullah Efendimizden işittim; yâ Sıddîk! Hazretinize danışmayınca bir ferde sened vermem. O takdîrde, cenâbınız bizim üzerimize nâzır gibi olursunuz. Bizim senedimize ne ihtiyâcınız olur. Belki biz size mürâcaat ederiz, deyip, birbiriyle latîfe eyleyip, muhabbet ile, her biri yollarına müteveccih oldular. Emîr-ül mü'minîn Hazreti Ali'ye diğerlerine göre fehm, anlayış ve hâfızası çokluğunu sordular. Buyurdu ki: Resûlullah Efendimizi yıkadım. Gözünün hânesinde bir miktar su kalmış gördüm. O suyu dilim ile aldım ve içtim. Bu kuvvetli hâfıza, o 'ser-çeşme'nin bereketindendir.