İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: "Namazda huşunun hasıl olması için; Kur'ân-ı kerimi sünnet olan miktarda okumalıdır. Rükuda ve secdelerde hareketsiz durmak, muhakkak lazımdır. Çünkü, farz veya vaciptir. Rükudan kalkınca, öyle dik durmalıdır ki, kemikler yerlerine yerleşsin. Bundan sonra, bir miktar, bu şekilde durmak farzdır veya vacib veya sünnet demişlerdir. İki secde arasında oturmak da böyledir. Bunlara her halükârda çok dikkat etmelidir. Rükuda ve secdelerde tesbih en az üç kerredir. Çoğu yedi veya on birdir. İmam için ise, cemaatin haline göredir. Kuvvetli bir insanın, sıkıntısı olmadığı zamanlarda, yalnız kılarken, tesbihleri, en az miktarda söylemesi, ne kadar utanacak bir haldir. Hiç olmazsa, beş kerre söylemelidir. Secdeye giderken, yere daha yakın azayı, yere daha evvel koymalıdır. O halde, önce dizler, sonra eller, daha sonra burun, en sonra da alın konur. Dizlerden ve ellerden, evvela sağlar yere konur. Secdeden kalkarken, yukarıda olan aza evvel kaldırılır. O halde, evvela alın kaldırılmalıdır. Ayakta iken, secde yerine, rükuda iken ayaklara, secdede burun ucuna ve otururken iki ellere veya kucağına bakılır. Bu söylediğimiz yerlere bakıp da, gözler etrafa kaymaz ise, namaz, cemiyetle kılınabilir. Yani kalb de, dünya düşüncelerinden kurtulabilir. Huşu hasıl olur. Nitekim, Peygamberimiz böyle buyurmuştur. El parmaklarını rükuda açmak ve secdede birbirlerine yapıştırmak sünnettir. Bunlara da dikkat etmelidir." Namazda huşunun sağlanabilmesi için şartlarının yerine getirilmesi lazımdır. Bunun için de, kalbe hiçbir şey getirmeyerek, niyet etmelidir. Niyet doğru olmazsa, ibadet sahih olmaz. Kıraati doğru okumalıdır. Rüküü, secdeleri, kavmeyi ve celseyi, itminan ile yapmalıdır. Yani, rüküden kalkınca tam dikilip, bir tesbih miktarı durmalı ve iki secde arasında doğru oturup yine bir tesbih miktarı öyle durmalıdır. Böylece, kavmede ve celsede, tumaninet, hareketsizlik hasıl olur. Böyle yapmayanlar, hırsızlardan olur ve çok azaplara yakalanır."