Hu­şu i­le kı­lı­nan na­maz

A -
A +

İs­lam bü­yük­le­ri na­maz­da hu­şu­ya çok önem ve­rir­ler­di. Hu­şu ile kı­lı­nan iki re­kat na­ma­zı gaf­let ile kı­lı­nan yüz­ler­ce re­kat na­ma­za ter­cih eder­ler­di. İb­ni Ab­bâs haz­ret­le­ri bu­yur­du ki: "Hu­şu ve te­va­zu için­de kı­lı­nan iki rek'at na­maz, Al­lah'tan ya­na gaf­let için­de bu­lu­nan bir kalb ile bir ge­ce ya­pı­la­cak olan iba­det­ten da­ha ha­yır­lı­dır." İb­ni Mes'ûd haz­ret­le­ri, na­ma­za kalk­tı­ğı za­man, dü­rül­müş el­bi­se gi­bi olur, na­maz­da iken ev­de­ki­le­rin ko­nuş­tuk­la­rı­nı duy­maz­dı. Ba­zan o, na­ma­za kalk­tı­ğı za­man, ev­de­ki­ler "Su­sun, ses çı­kar­ma­yın, Ab­dul­lah na­maz kı­la­cak" der­ler­di. O da; "İs­te­di­ği­ni­zi ko­nu­şun, ben na­maz­da iken si­zin ko­nuş­tuk­la­rı­nı­zı duy­mu­yo­rum" der­di. Yâ­kub el-Kâ­ri na­maz kı­lar­ken omu­zun­da­ki ri­dâ­sı­nı bir hır­sız çal­mış. Halk hır­sı­zı ya­ka­la­mış, ri­dâ­yı ge­ti­rip Yâ­kub'un üze­ri­ne koy­muş­lar. O, bun­la­rın hiç­bi­ri­nin far­kın­da ol­ma­mış­tır. Ay­nı vak'a, Mu­ham­med bin An­nân'ın ba­şı­na da gel­miş­tir. O'nun da olup bi­ten­ler­den ha­be­ri ol­ma­mış­tır. Râ­bî­a el-Ade­viy­ye na­maz kı­lar­ken gö­zü­ne bir ka­mış ucu gir­miş. Na­ma­zı­nı bi­ti­rip se­lâm ve­rin­ce­ye ka­dar hiç ha­be­ri ol­ma­mış. Se­lâm ve­rin­ce, ağ­rı üze­ri­ne "Bir ba­kın, gö­zü­me sap­la­nan ne­dir!" de­miş. Sap­la­nan ka­mış par­ça­sı­nı gö­zün­den güç­lük­le çı­kar­mış­lar. İmam-ı Mü­câ­hid di­yor ki: "Biz öy­le âlim­le­re ye­tiş­tik ki, on­lar­dan bi­ri na­ma­za dur­du­ğu za­man, ken­di­le­rin­den ge­çer­ler, gö­zü­nü bir şe­ye bağ­la­ma­ya ve­ya nef­si­nin bir­ta­kım dün­ya iş­le­ri­ni mü­lâ­ha­za et­me­ye gü­cü yet­mez­di. Gü­nün bi­rin­de ca­mi­de bir yı­kın­tı ol­muş­tu. Müs­lim bin Ye­sâr içe­ri­de na­maz kı­lan­lar ara­sın­da idi. Câ­mi­de­ki­ler yı­kın­tı­yı du­yun­ca pa­ni­ğe ka­pı­la­rak so­ka­ğa fır­la­dı­lar. Müs­lim ise hiç far­kın­da de­ğil­di!" Üba­de bin Sa­mit ha­ber ve­ri­yor. Re­su­lul­lah bu­yur­du ki: "Al­la­hü tea­la beş va­kit na­maz kıl­ma­yı emir et­ti. Bir kim­se, gü­zel ab­dest alıp, bun­la­rı vak­tin­de kı­lar­sa ve rü­ku­la­rı­nı, hu­şu­la­rı­nı ta­mam ya­par­sa, Al­la­hü tea­la, onu af ede­ce­ği­ni söz ver­miş­tir. Bun­la­rı yap­ma­yan için söz ver­me­miş­tir. Bu­nu, is­ter­se af eder, is­ter­se azab ya­par." Bu ha­di­si şe­ri­fi, İmam-ı Ah­med, Ebu Da­vüd ve Ne­sa­i bil­dir­miş­ler­dir. Gö­rü­lü­yor ki, na­ma­zın şart­la­rı­na, hu­şu, rü­ku ve sec­de­le­ri­ne dik­kat et­mek la­zım­dır. Al­la­hü tea­la sö­zün­den dön­mez. Doğ­ru dü­rüst na­maz kı­lan­la­rı mu­hak­kak af eder. >> Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.