Abdullah ibni Abbâs rivâyet etmiştir: Resûlullah Efendimiz, Hudeybiye gününde Mekke-i Mükeremeye doğru yola çıktılar. Müslümanlar susadılar ve hiçbir yerde su bulunmadı. Resûlullah Efendimiz Cuhfe'de konakladı. Buyurdu ki; "Müslümanlardan bir cemâ'at ile falan kuyuya varıp, su kaplarını [tulumları] o kuyudan doldurup, bize getiren kimseye, Allahü teâlânın onu Cennet'ine koyması için kefîl olacağım." Bir kişi kalktı, dedi ki: Yâ Resûlallah! Ben giderim. Onu sakalardan bir cemâ'at ile gönderdi. Seleme-tebni Ekvâ der ki: Ben de onlar ile berâber idim. O kuyuya yakın geldik. O yerde ağaçlar var idi. O ağaçlardan ses işittik. Hareketler gördük. Ateşsiz dumânlar meydana geldi. Bizim üzerimize çok korku verdi. Geri dönüp, Resûlullah'ın huzuruna geldik. Durumu arz ettik. Buyurdular ki: "Onlar cinnîlerden bir cemâ'at idi. Sizi korkuttular. Eğer siz, korkmadan gitseydiniz, hiç zararları erişmezdi." Bir kişi daha gitti fakat o da korkarak geri geldi. Bu esnada gece oldu. Eshâb-ı kirâm çok susadılar. Resûlullah Efendimiz, Hazreti Ali'yi çağırttı ve buyurdu ki: "Yâ Ali! Bu sakalarcemâ'ati ile, sen var, o kuyudan su al, getir." Seleme-tebni Ekvâ der ki: Dışarıya çıktık. Tulumları arkamıza aldık. Kılıçlarımızı ellerimize aldık. Hazreti Ali önümüzce yürürdü. O mekâna varınca, ki o sesler ve o hareketler açığa çıktı. Biz de korktuk. Kendi kendimize dedik ki; Hazreti Ali de o iki kişi gibi geri dönse gerektir. Hazreti Ali yüzünü bizden yana dönüp, buyurdu ki; benim ardımca yürüyünüz. Gördüklerinizden korkmayınız, onlardan ziyân erişmez. Sonra o ağaçların ortasına girdik. Hiç ateş yok iken, büyük ateşler çıkmaya başladı. Emîr-ül mü'minîn Ali sağa ve sola bakmayınız. Hiç korkmayınız, buyurdu. Biz de onun ardınca vardık. Kuyuya eriştik. Hazreti Ali beline bir ip bağlayıp, kuyuya indi. Sonra emîr-ül mü'minîn Ali seslendi: Allahü ekber, Allahü ekber, ben Allahın kulu ve Resûlullah'ın kardeşiyim. Tulumları aşağı salınız. O tulumların tamamını doldurdu. Ağızlarını bağladı. Bir bir yukarı çıkardı. Ondan sonra kendisi iki tulum, biz birer tulum götürdük. Sonra ağaçların yanına geldik. Önceki gördüğümüz nesnelerin hiçbiri yok idi...