Firavunun emriyle, doğan bütün erkek çocuklarının öldürüldüğü sene, Lâvî neslinden, yani Hazreti Yakûb'un üçüncü oğlu olan Lâvî'nin torunlarından İmrân isimli bir zatın sulbünden, annesi, Hazreti Musa'ya hamile oldu. Firavunun, doğan çocukları hemen öldürmek üzere, İsrailoğullarına musallat ettiği ebelerden birisi, Hazreti Musa'nın annesinin yakından tanıdığı, samimî olduğu bir kadın idi. Doğum vakti yaklaştığında, Hazreti Musa'nın annesi çocuğuna zarar gelmesi endişesiyle yakın dostu olan o ebeyi çağırıp, gizlice; "İşte benim doğum vaktim geldi. Bugün, dostluğunu, yakınlığını göstereceğin ve bana yardım edeceğin gündür!" diyerek ondan yardım istedi. O da "Peki" deyip eve geldi. Nihayet doğum gerçekleşti. Hazreti Musa doğar doğmaz, mübarek alnında bir nur parladı. Ebe, bunu görünce, o nurun tesiriyle bütün vücudunun titrediğini hissetti. Kalbine, Allahü teâlâ tarafından, Hazreti Musa'ya karşı büyük bir muhabbet verildi. Ebe, bütün kalbinin, bu nurlu çocuğa muhabbetle dolduğunu hissetti. Kalbinde hissettiği bu görülmemiş muhabbet ile âdeta yerinde duramayarak, Hazreti Musa'nın annesine dedi ki: - İyi ki bu doğuma beni davet ettin. Senin bu oğlunu o kadar sevdim ki, başka hiçbir şeyi onun kadar sevmedim. Ben çocuğuna bir zarar vermem ama, senin hamile olduğun, vazifelilerin kayıtlarında vardır. Ben buradan çıktıktan sonra, buraya hemen vazifeliler gelir. Oğlunu iyi muhafaza eyle! Ebe evden çıktıktan sonra, bunları gözetleyen bazı vazifeliler hemen kapıya geldiler. İçeri girmek istiyorlardı. Gelenleri, önce, Hazreti Musa'nın kız kardeşi Meryem gördü. Hemen annesine haber verdi: - Anneciğim! Kapıda vazifeliler, Firavunun adamları var! Hazreti Musa'nın annesi, neye uğradığını şaşırdı. Sanki aklı başından gitmişti. Ne yaptığını bilmez hâldeydi. Çocuğu bir hırkaya sarıp, dışarıdan görünmeyecek şekilde tandırın bir köşesine koydu. Hâlbuki tandır ateşten çok kızmıştı. Fakat o, bunu telâştan farketmemişti bile.