İlk ezanın okunuşu

A -
A +

Hicretten sonra Medîne'de Peygamber efendimizin mescidi yapılmış, burada Müslümanlar cemâatle namaz kılıyorlardı. Ancak o günlerde namaz vakitlerini bildirmek, zahmetli oluyordu. Müslümanlar, mescide toplanır; namaz vaktini beklerlerdi. Bazıları da tam vakti tesbit edemezlerdi. Sevgili Peygamberimiz, buna bir çâre arıyorlardı. Bir gün arkadaşlarını topladılar. Meseleyi hep birlikte konuşmaya (istişâreye) başladılar. Namaz vakitlerinde çan çalmak, boru çalmak, ateş yakmak gibi teklifler yapıldı. Bu teklifler ile ilgili Allahü teâlânın Resûlü, "Çan çalmak Hristiyanların, boru çalmak Yahudilerin, ateş yakmak mecusilerin âdetidir" buyurarak kabul buyurmadı. Neticede, karar veremeden dağıldılar. Müslümanlar üzgün olarak evlerine çekildiler. O toplantıda bulunan Abdullah bin Zeyd, aynı gece bir rüyâ gördü... Ertesi gün, sabah namazından sonra, Sevgili Peygamberimize gördüğü rüyâyı anlattı: "Yâ Resûlallah! Dün gece rüyâmda, mübârek bir zât gördüm. Elinde parlak bir çan vardı. Ona sordum: "Onu bana satar mısın?" "Çanı ne yapacaksın?" dedi. ben de "Onunla Müslümanları namaza davet edeceğim" dedim. O mübârek zât güldü ve; "Sana ondan daha hayırlı, bir şey öğreteyim" dedikten sonra, bana, kelimesi kelimesine, 'Ezân-ı Muhammedî'yi okudu." Abdullah bin Zeyd hazretlerinin rüyâlarını anlatmasından sonra, Allahü teâlânın Resûlü de tebessüm ederek buyurdular ki: "İnşâallah gördüğün hak rüyâdır, sâlih rüyâdır. Şimdi kalk da öğrendiklerini, Bilâl'e öğret! Ezânı, O okusun. Çünkü sesi, senden daha gür, daha yüksektir." Bu rüyâ ve Ezân kelimelerini işiten Hz. Ömer dedi ki: "Yâ Resûlallah! Seni hak Peygamber olarak gönderen Allaha yemîn ederim ki, aynı rüyâyı ben de gördüm." Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz, ellerini semâya kaldırarak; cenâb-ı Hakka şükrettiler, hamdettiler. Bundan sonra Hazreti Abdullah bin Zeyd, "Sâhib-ül Ezân" diye meşhûr oldu. Resûlullah ile beraber Vedâ Haccı'nda bulundu. Bu hac esnasında elinde bulunan bütün mallarını, hayvanlarını, fakirlere sadaka olarak dağıttı. 644 yılında 64 yaşında iken vefât etti. Buyurdu ki: "Dünyada olup da âhiret hayatı yaşayan insan saâdet içindedir. Bir insan yaşadığı müddetçe Allahı hatırından çıkarmayıp, O'na hep yalvarırsa âhirette merhametine sebep olur. Böylece âhiret hayatı yaşamış olur."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.