"İman edenler müstesna..."

A -
A +

Hicretin yedinci senesi idi... Sevgili Peygamberimiz ve Eshâbı hep birlikte, Medîne'den hareket ettiler. Niyetleri; Mekke'ye varıp "mübârek" Kâbe'ye yüzlerini sürmekti... Çünkü geçen sene müşrikler, buna engel olmuşlardı. Fakat bu yıl için anlaşmaları vardı. Böylece Resûlullah efendimiz ve arkadaşları, umre ibâdetlerini de ifâ etmiş, yerine getirmiş olacaklardı. Mekke'ye yaklaşırken Resûlullah efendimiz Kusvâ adlı devesinin üzerinde ve devenin yuları da Abdullah bin Revâha'nın elinde bulunuyordu. Abdullah bin Revâha, hem şiirler söylüyor, hem ilerliyordu: Bu şiirleri işiten Hazret-i Ömer, hiddetlendi ve, "Ey Abdullah!.. Beytulah'ın önünde ve Peygamber efendimizin huzurlarında, nasıl böyle şiir söyleyebilirsin" diye çıkıştı. Fakat sevgili Peygamberimiz, "Bırak Yâ Ömer... Allaha yemîn ederim ki, Abdullah'ın sözleri; düşmana, ok saplamasından fazla tesir eder. Ey Revâha'nın oğlu devam et!" buyurdular. Abdullah bin Revâha da söylemeye devam etti. Diğer Eshâb-ı kirâm da onun söylediklerini tekrar ediyordu. Hakikaten o zamanlar, şâirlerin önemi çok fazlaydı. Çünkü radyo, gazete, tv gibi propaganda araçları mevcut değildi. Bu yüzden herkes kendi fikirlerini, şiirle beğendirmeye çalışıyordu. Veya aksine beğenmediklerini de, ancak o yolla tenkîd edebiliyordu. Şâirler bu yüzden çok önemliydiler... Din düşmanları da aynı yolu, acımasızca kullanıyorlardı. Puta tapan ve kâfir şâirler; alçakça İslâmiyete saldırıyorlardı. Dînimiz ve Peygamber efendimizle, utanmadan alay ediyorlardı. İşte bu hâin propagandaya karşı, İslâmın ilk büyük şâirleri üç kişiydiler: Hassân bin Sâbit, Kâ'b bin Züheyr ve Abdullah bin Revâha hazretleri. Bunların yazdığı Beyit ve kıtalar, hemen ezberlenirdi. Her yerde tekrarlanan bu şiirler, kâfir kalblerine ok gibi saplanıyordu... Ama günün birinde, şâirler için "âyet-i kerîme" indi. Cenâbı Hak, Kelâmında meâlen buyurdu ki: "... Onlara, şâirlere ancak, sapıklar uyarlar..." Bu şiddetli hitap karşısında, Hazret-i Abdullah ve arkadaşları ağlamaya başladılar. Bunu gören Peygamber efendimiz, âyetin devamını okudular: "... Ancak îman edip, iyi işler yapanlar ve Allahı çok ananlar müstesnâ, Onlar öteki şâirler gibi değildirler..." Hazret-i Abdullah ve arkadaşları da, başka türlü değillerdi ki... Ancak dînimizi övüyor, din düşmanlarını yeriyorlardı. Ayet-i erimenin devamı gelince, üzüntüleri sevince dönüştü...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.