Dün, günahların zararlarından bahsetmiştik. Bugün de, günahın mahiyetinden, çeşitlerinden bahsedelim. Küfürden ve bid'atten başka günahlar ikiye ayrılır: Birinci kısım, Allahü teâlâ ile kul arasında olan günahlardır. İçki içmek, namaz kılmamak oruç tutmamak gibi günahlar. Bu günahların, büyüğünden ve küçüğünden, çok sakınmalıdır. Resûlullah Efendimiz buyurdu ki: "Bir zerrecik (yâni çok az) bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların ibâdetleri toplamından daha iyidir." Günahların hepsi, Allahü teâlânın emrini yapmamak olduğundan, büyüktür. Fakat, bazısı, bazısına göre küçük görünür. Meselâ, yabancı kadına şehvetle bakmak, zinâ yapmaktan daha küçüktür. Bir küçük günahı yapmamak bütün cihânın nâfile ibâdetlerinden daha sevaptır. Çünkü, nâfile ibâdet yapmak farz değildir. Günahlardan kaçınmak ise, herkese farzdır. İkinci kısım günahlar, kullar arasındadır ki, bunlara tevbe etmek için, o kulu hoşnut etmek, râzı etmek helallaşmak da lâzımdır. EN ŞİDDETLİ GÜNAH! Büyük günah işleyenin îmanı gitmez. Harama helâl derse, îmanı gider. Büyük günahlar yedidir: 1- Bir şeyi Allahü teâlâya ortak yapmak. Buna şirk denir. Şirk, küfrün çeşitlerinden en kötüsüdür. 2- Bir insanı veya kendini öldürmek. 3- Sihir, yâni büyü yapmak. 4- Yetîm malı yemek. 5- Fâizcilik. 6- Muhârebede düşman karşısından kaçmak. 7- Temiz kadınları kazf etmek, yâni onlara nâmussuz, zani demek. Günahlar, niyetsiz veya iyi niyet ederek işlenirse, günah olmaktan çıkmaz. "Ameller, niyete göre iyi veya kötü olur" hadis-i şerifi, tâatlara ve mubâhlara niyete göre sevap verileceğini bildirmektedir. Bir kimse, birinin gönlünü almak için başkasını incitse veya başkasının malı ile sadaka verse, yâhut haram para ile mektep, câmi yaptırsa, bunlara sevap verilmez. Bunlara sevap beklemek, câhillik olur. Büyük günah da, tevbe edince affolur. Tevbe etmeden ölürse, Allahü teâlâ dilerse, şefaat ile veya şefaatsiz affeder. Affolunmazsa, Cehenneme girer. Tevbe kalb ile, dil ile ve günah işleyen âza ile birlikte olmalıdır. Kalb pişman olmalı. Dil, duâ etmeli, yalvarmalı. Âza da günahtan çekilmelidir. Evliyânın meşhûrlarından Ahmed bin Âsım Antâkî hazretlerine; "En şiddetli günah nedir?" diye soruldu. Cevâben: "Bir mâsiyetin (günahın) mâsiyet (günah) olduğunu bilmemektir" buyurdu. "Bundan daha kötüsü nedir?" diye soruldu: "Mâsiyet, günah olan bir şeyi, tâatı, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği bir şey olarak bilmektir. Onun için dînî bilgileri lâzım olduğu kadar mutlaka bilmek lâzımdır" buyurdu. Tâbiînin ve bu devirdeki evliyânın en büyüklerinden Hasan-ı Basrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdu ki: "Eğer insan günâhını küçük görürse, ona ehemmiyet vermez. O zaman o günâh büyük günâh hâlini alır. Eğer insan günâhını büyük görür, onun için istiğfâr eder, onu gizler ve tevbe ederse o günâh küçücük kalır." İMANI GÖTÜREN GÜNAHLAR Ebû Türâb-ı Nahşebî hazretleri haramlardan ve şüphelilerden şiddetle kaçınırdı. Bu hususta buyurdu ki: "Kul bütün gücüyle günahlardan uzaklaştığı zaman, Allahü teâlânın yardımı, ihsânı her tarafını kaplar. Kalbin günahlar ile kararmasının alâmeti üçtür. Birincisi günah işlemekten korkmamak, ikincisi ibâdetlerde gevşeklik, üçüncüsü de vaaz ve nasîhatlerin ona tesir etmemesidir." Âlim ve evliyânın büyüklerinden Hakîm-i Tirmizî hazretlerine "Îmânın gitmesine en çok sebeb olan günah nedir?" diye sordular. Cevaben buyurdu ki: "Üç günah vardır. Birincisi; îmân nîmetine kavuştuğuna şükretmemek. İkincisi; îmânın gitmesinden korkmamak. Üçüncüsü; müminleri incitmek ve onlara eziyet etmek. Biliniz ki, Peygamber efendimiz; "Haksız yere bir Müslümanı incitmek, Kâbe'yi yetmiş defa yıkmaktan daha büyük günahtır" buyurdular. Hakiki Müslüman hiç gönül kırmaz. Bilir bundan büyük bir günah olmaz! buyuruldu.