Şuayb aleyhisselamın daveti üzerine Hz. Musa, Şuayb aleyhisselâmın evine gitti. Şuayb aleyhisselâm; Hazreti Musa'ya, kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, hâl ve hatırını sordu. O da "Ben, Benî İsrailden, yani Yakûb aleyhisselâmın neslinden İmran oğlu Musa'yım" diyerek başından geçenleri anlattı ve Firavun'un şerrinden emin olmak için, buralara kadar geldiğini bildirdi. Hazreti Şuayb da, bulundukları beldenin, Firavun'un saltanatına girmediğini bildirerek, bu sebeple artık endişelenmemesini söyledi. Hazreti Şuayb ona yemek ikram etti. Musa aleyhisselâm, sofraya oturmakta tereddüt edince, Hazreti Şuayb, niçin yemediğini sordu. O da, "Biz öyle bir hane halkındanız ki, bütün dünyayı verseler, bir ahiret ameli ile değişmeyiz. Çocuklarınıza yardım etmem, karşılığında yemek vermeniz için değil, Allah rızâsı içindir" dedi. Hz. Şuayb, "Bu ikram ettiğimiz yemek, yardımınızın karşılığı değildir. Evimize gelene yemek yedirmek bizim ve atalarımızın âdetidir. Hem bir kimse bir hayır işlediğinde, ona bir şey ikram edilse veya hediye olunsa, onu alması iyidir" dedi. Bunun üzerine Hazreti Musa yemek yedi ve çok yorgun olduğu için istirahate çekildi. Musa aleyhisselâm istirahat ederken, Şuayb aleyhisselâmın kızı Safura babasına bu gelen zatı, koyunları otlatmak üzere, ücretle tutmasını rica etti: - Babacığım! Koyunlarımızı otlatmak için onu ücretle tut. O, ücretle tuttuğun kimselerin en hayırlısıdır. Kuvvetlidir, emindir. Hazreti Şuayb, kızının bu teklifi üzerine, ona sordu: - Kuyunun ağzında bulunan on kişinin kaldıramayacağı taşı kaldırdığını görmekle güçlü, kuvvetli olduğunu anladın. Bu tamam da, emin, güvenilir olduğunu nereden biliyorsun? Kızı da; kuyunun yanındaki konuşmalarını, koyunlarını sulaması esnasında kafasını kaldırıp da yüzlerine bakmadığını, ayrıca yolda gelirken, kendisini geriden yürüttüğünü anlattı. Bunları dinleyen Şuayb aleyhisselâmın, Hazreti Musa'ya olan rağbeti, meyli ve yakınlığı daha da arttı.