Toplumun gözü önünde olan, sanatçı, politikacı, ilim adamı, din adamı gibi kimseler yaşayışlarına, sözlerine dikkat etmek zorundalar; hatta buna mecburlar. Çünkü, sorgulamadan, yaptıkları doğru mu yanlış mı demeden, onları körü körüne taklit eden pek çok hayranları vardır. Geçenlerde bir bayan sanatçı bir açılışta yaptığı konuşmada, "Mutlu bir birlikteliği olduğunu" söyledikten sonra "evliliği hiç düşünmediğini" de ilave etti. Hızını daha da alamayarak, "Evlilik gibi çirkin bir şeyi asla yapmam. Evlenip de kimsenin kahrını çekemem. 'Yok oraya gittin, yok buraya gittin' diye kimseye hesap veremem" dedi. Bir sanatçının bu fütursuzca konuşması ile devirdiği çamlara bakın! Gençleri, birliktelik adı altındaki nikahsız, gayri meşru hayata özendiriyor. Evliliğin, lüzumsuz, hatta zararlı, kötü bir davranış olduğu imajını veriyor. En önemlisi de toplumun temel taşı olan aileyi hiçe sayarak yıkılmasını teşvik ediyor. Neymiş efendim, kimseden emir almazmış, kimseye hesap vermezmiş. Toplumda hesap vermeyen, emir almayan insan var mıdır? Bu sözlerin sahibi, çalıştığı manken şirketine, emrinde olduğu patrona hesap vermiyor mu? Her istediğini yapabiliyor mu? İnsanlar medeni olarak yaratılmışlardır. Bir cemiyet, bir toplum içinde yaşamak zorundadırlar. İnsanı hayvanlardan ayıran en önemli fark da budur. İnsanlar hayvanlar gibi başıboş değildirler. Akıllarına gelen her şeyi yapamazlar. Resmi kurum olsun, özel şirkette olsun herkes belli kurallara uymak, başında bulunan amirinin, müdürünün direktiflerine göre hareket etmek zorundadır. Bunun gibi, aile de bir kurumdur. Bunun ayakta kalabilmesi için belli kuralları vardır. Kadın veya erkek evde, ben istediğim gibi hareket ederim, diyemez. Her nedense, akşama kadar iş yerinde, kendisine bir zarar gelmesin, işten atılmasın diye müdürünün ağzının içine bakan, her türlü kaprisine katlananlar, akşam eve gelince kahraman kesiliyorlar! Eşler iş yerlerinde şeflerine, patronlarına gösterdikleri itaatin, saygının yarısını evde birbirlerine gösterseler boşanmalar durur, aileler dağılmaktan kurtulur. Bir toplumun yıkılmasının yolu aileyi yıkmaktan geçer. Dış güçler, sağlam aile yapımızı bildikleri için, aileyi yıkmadıkça Türk toplumuna zarar veremeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Bunun için, son 50-60 yıldan beri bütün güçlerini bu yöne çevirdiler. Gazetelerde, TV'lerde "magazin" adı altında, yukarıda bahsettiğim tür haberlere çarşaf çarşaf yer vererek ailenin temeline dinamit koydular. Son yıllarda bu çalışmalarının neticelerini almaya da başladılar. Yapılan araştırmalara göre, evlenen gençlerin yarısı 1-2 yıl içinde ayrılıyor. Ayrılınca ne oluyor, çocuklar ortada kalıyor. Aile şefkatinden mahrum kalan çocuklar, her türlü kötülüğe açık oluyorlar. Uyuşturucu bağımlısı çocukların çoğunun dağılmış aile çocukları olması bunun açık göstergesidir. Fuhuş tacirleri, çaresiz kalmış koca kahrı çekmem diyen kadınları, kızları köle olarak kullanıyor. UNODC'nin raporuna göre, insan tacirlerinin asıl mağdurları kadınlar. İnsan tacirleri tarafından mağdur edilen her 100 kişiden 77'si kadın, 33'ü çocuk. Bunların yüzde 87'si "seks kölesi" olarak kullanılıyor. İşte, "Evlilik gibi çirkin bir şeyi asla yapmam" zihniyetinin bedeli bu. Bu bedeli de maalesef en feci şekilde ödeyenler de kadınlar ve çocuklar... ------ Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.mehmetoruc.com