İnsani değerler zirvede

A -
A +

Bugün de çoğunu yitirdiğimiz, ecdadımız Osmanlının insani değerlere verdikleri önemden, kibarlıklarından bahsetmek istiyorum. Kibarlıkta ve nezakette üzerine yoktu ecdadımızın. Terbiyenin merkezi, kaynağı da Osmanlı sarayı idi. Dünyanın hiçbir yerinde bu derece nezaket ve kibarlık yoktu. Buradan da, saraylara yakın olan Beşiktaş halkına yayıldı. Beşiktaş'tan sonra İstanbul halkına, İstanbul'dan da bütün Anadolu'ya yayıldı nezaket ve kibarlık... Eskiden kibarlık yarışı yapılırdı, şimdi ise kabalık yarışı... Bu değerlerimizi hep Batı'ya açılmakla kaybettik. Biz Batı'nın ne kadar kötülükleri, pislikleri varsa, onları aldık. Onlar ise bizim güzelliklerimizi sahiplendiler. Osmanlıların edep, nezâket ve terbiye hususunda ulaştıkları seviyeyi, hiçbir milletin seviyesiyle mukayese etmek mümkün değildir. Bu, misli görülmemiş bir mükemmellik ve incelik arz ediyordu. Bunlar, ırk, din ayrımı yapılmaksızın bütün insanlara karşı aynen uygulanan değerlerdi. Dolayısıyla Osmanlı insanı demek, imrenilecek edep ve nezâket timsâli kimse demektir. Osmanlılar, gönülden bağlı bulundukları İslâmiyetin kin ve garazı yasaklaması sebebiyle her cuma ve bayram günlerini, birtakım küskünlük ve kırgınlıkları kaldırmaya ve aralarındaki kusurları af edip barışmaya vesîle etmişlerdi. Osmanlıdaki edep, nezâket ve terbiye kuralları sayılamayacak kadar çoktur. Bazılarını zikredecek olursak; Avrupa halklarında mevcût olan küstahlık, taşkınlık ve sokak kavgaları yoktu. Sokaklar, gayet sakin ve emniyet içindeydi. Hiç kimse yerlere tükürmezdi. Konuşanın sözü kesilmezdi. Konuşan da, son derece vakar ve sükûnet içinde olurdu. İfâdeleri gâyet zarîf ve düzgündü. Oturuş, kalkış ve yürüyüş, hep müstesnâ bir nezâket ve vakar arz ederdi. Yaşlılara hürmet, kusursuz ve pek yüksekti. Hanımlara karşı hürmet ise, umûmî bir an'aneydi. Anne, teyze, hala ve bacı olarak telâkkî edilirlerdi. Bu ve benzeri hususlarla alâkalı araştırma yapan Avrupalı yazarın birçok sayısız tespit ve itirafları olmuştur. A. Brayer şöyle der: "Halkın üstleri başları ne kadar temizdir. Hâl ve tavırlarında ne büyük bir asâlet ve yüzlerinin çizgilerinde ne tatlı bir sükûnet ve nezâket vardır! Konuştukları dil de, ne tatlı ve ne kadar âhenklidir!" Viguier de şöyle der: "Sohbet edenlerin ifâdeleri vecîz ve telaffuzları da pek temizdir! Tebessümlerinde incelik ve el hareketlerinde ayrı bir zarâfet ve sâdelik vardır. Ecnebîleri en çok hayrette bırakan cihet, birkaçının birden konuşmayıp, yalnız birinin söz söylemesidir. Söylenen sözlerde herhangi bir fenâlık, koğuculuk, iftirâ gibi kötülükler ve edebe mugâyir lâubâlî sözler yoktur. Yaşlı ve büyüklere karşı hürmetle onların hakkına riâyet, hayâl edilemeyecek bir nezâket içindedir. Diyebilirim ki Osmanlıların ahlâkî husûsiyetleri, insanı âdetâ büyüler. Yürüyüşlerinin serbestlik ve ihtişâmı, misafîr kabullerindeki güler yüzlülükleri ve nihayet selâmlığa girip çıkarken riâyet ettikleri teşrîfatın zarâfeti karşısında hayran olmamak elde değildir." Edmondo de Amicis de şöyle der: "Tedkîk ve tespitlerime göre İstanbul'un Türk halkı, Avrupa'nın en nâzik ve en kibar topluluğudur. Koca şehrin en ıssız sokaklarında dahî bir yabancı için hiçbir hakâret ve zarâra uğrama tehlikesi yoktur. Halk arasında küstahça bir bakış şöyle dursun, fazla kötü bir nazara bile hiçbir zaman tesâdüf edilmez. Kahkaha sesleri gâyet nâdirdir. Kapı, pencere ve dükkânlardan hiçbir kadın sesi aksetmez." İşte Osmanlı buydu. Altı asırlık dünyaya huzur veren medeniyetin kaynağı bu değerlerdi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.