İslam dininde esirlerin konumu

A -
A +

Dinimiz İslamiyet, savaş esirlerinin her şeyden önce insan olduklarını; dolayısıyla insanca muamele görmeleri gerektiğini temel prensip olarak kabul etmiştir. Esirlere insanca muamele yapılamayacaksa; onların yiyecek, giyecek barınacak gibi zaruri ihtiyaçları karşılanamayacaksa esir alınmamasını, alınmış olanların ise serbest bırakılmasını tavsiye etmiştir. Dinimiz, öldürmeyi değil affı her zaman ön planda tutmuştur. Bunun için Müslümanlar, bırakın masumlara zulmetmeyi, kendilerine zulüm edenleri bile affetmişlerdir. Mesela, Peygamber Efendimiz, Mekke'nin fethinden sonra, kendisine ve diğer Müslümanlara yaptıkları zulüm ve işkencelere rağmen Mekkelilerin hepsini affetmiştir. Bedir Savaşında esir alınan Ebu Azze'nin, "beş kız çocuğum var, bakacak kimseleri yok" demesi üzerine karşılıksız serbest bırakılmıştır. İslam tarihinde fetihlerin çoğunun barış yolu ile yapıldığı görülür. Müslümanlarla barış içinde yaşamak isteyen milletlerle antlaşmalar yapılmış, antlaşmalara uydukları sürece savaştan kaçınmışlardır. Fetihlerden sonra, hiç kimseye dokunulmayarak halk zımmi statüsüne sokulmuş ve toprakları vergi karşılığında kendilerine bırakılmıştır. Savaşlarda, muharip erkekler dışında, sivillere, kadın, çocuk ve yaşlılara, sakatlara, din adamlarına ve diğer insanlara bilfiil savaşmadıkları sürece, bırakın işkenceyi, kimsenin kılına bile dokunulmamıştır. Dinimiz, esirlerin insani ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanacağını bildirmiştir. Kur'an-ı kerimde iyi kulların özellikleri sayılırken, "Onlar kendi canları çektiği halde yemeği fakire, yetime ve esire yedirirler" buyurulmuştur. (İnsan, 76/8) Bir defasında bir esirin, "Açım beni doyurun; susuzum bana su verin" demesi üzerine Peygamber Efendimiz, "Bunlar senin tabii ihtiyacındır"karşılığını vermiştir. Peygamberimiz savaşlarda, çocukların annelerinden ayrılmamasını emretmiştir. "Kim bir anne ile çocuğunu ayırırsa Allah da kıyamet gününde onunla sevdiğini ayırsın" buyurmuştur. Peygamberimiz, esirlere iyi davranılmasını emretmiş, onlara eziyet ve işkence yapılmasını şiddetle yasaklamıştır. Ondan bilgi almak için bile olsa işkence edilmesini uygun görmemiştir. Bazı azılı İslam düşmalarının, uzuvlarının kesilmesi teklifi yapıldığında, Peygamberimiz, "Ben bunu yapamam. Peygamber de olsam, Allah da beni bu şekilde cezalandırır" buyurmuştur. Yine, "Öldürme konusunda insanların en çekingeni ve merhametlisi Müslümanlardır" buyurmuştur. Savaşta öldürülen bir patriğin başı Medine'ye Hz. Ebu Bekir'e gönderildiğinde buna çok üzülmüş, "Onlar da bize böyle davrandılar" denilince, "Biz, Farslılarla, Bizanslıları mı örnek alacağız" cevabını vermiştir. Dinimiz esirlere kötü muameleyi yasakladığı gibi, kadınların kişilik ve iffetlerine de belirli bir hukuk düzenlemesi getirerek güvence altına almıştır. Hukuki bir statüye kavuşturulmadan onlarla cinsi münasebeti haram kılmıştır. Kur'an-ı kerimde, insanların köleleştirilmesine dair tek bir ayet bulunmamasına karşılık kölelerin azad edilmesi, serbest bıraklması çeşitli vesilelerle teşvik edilmiş; yemini, oruç kefareti öldürme gibi cezalarda köle azad etmeyi mecbur kılmıştır. Batılıların da itiraf ettikleri gibi, Müslümanlar kölelere çok iyi davranmışlar, onları ailelerinin bir ferdi gibi muamele etmişlerdir. Cenevre Sözleşmesinde yer alan hükümler incelendiğinde, esirler ile ilgili insani hakların 14 asır önce İslam hukukunda fazlasıyla yer aldığı görülür. İşte gerçek medeniyet, işte gerçek insan hakkı. Gerisi laf-ı güzaf... ..... Not: Değerli kardeşim Muammer Erkul'un "Aşk Mektebi" isimli yeni bir kitabı yayınlandı. Güzel, akıcı bir üslup ile kaleme alınmış bu eseri arzu edenler, 0212 551 32 25'ten temin edebilirler.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.