İsrailoğullarının kesilecek ineğin özellikleri ile ilgili artık mazereti kalmamıştı. İstemeye istemeye dediler ki: "İşte şimdi hak ve gerçek olanı getirdin." İsrailoğulları, böyle demişlerdi ama böyle bir sığırı nerede bulacaklardı. Aramaya koyuldular. Nihayet bir yerde, ihtiyar bir kadının bu tariflere tam uyan bir ineği olduğunu öğrendiler. Bu kadının, yetim bir oğlu vardı ve başka kimsesi yoktu. Bunların tek geçim kaynağı o ineğin, sütü idi. Kadından bu ineği satın almak istediler. Kadın, başka şeyleri olmadığı için vermek istemiyordu. Ayrıca bu ineği almaya mecbur olduklarını anlamıştı. Bu sebeple astronomik bir fiyat istedi. İsrailoğulları Hazreti Musa'yı nasıl terlettiler ise kendileri de öylece terlediler. Durumu Musa aleyhisselâma haber verdiler. "Ne ücret isterse ödeyip sığırı alın, sahibini kat'iyen incitmeyin" buyurdu. Tekrar kadına gelip almak istediklerini nazikçe söyleyince, kadın bu sefer; önceki fiyatın iki mislini istedi. İsrailoğulları tekrar Hazreti Musa'nın yanına gelerek, ücretin çok fazla olduğundan ve kadına da bir şey diyemediklerinden şikâyet ettiler. Musa aleyhisselâm tekrar kadını üzmemelerini söyledi. Uzun pazarlıklardan sonra nihayet kadın, şöyle bir teklifte bulundu: "Bu sığırı boğazlarsınız. Derisini tulum yapıp çıkarırsınız. Sonra o tulumun dolusu kadar altın vermeyi kabul ederseniz, ben de sığırı size satmayı kabul ederim." İsrailoğulları yine Hazreti Musa'ya müracaat ettiler. O da; "Her ne pahasına olursa olsun almak gerek" buyurdu. Neticede İsrailoğulları, "Daha sonra ücretini vermesek de olur. Şimdi kabul etmiş görünüp, sığırı alalım. Boğazlarız. Emir yerine gelmiş olur. O zaman da, biz ücretini vermeyiz" diye düşünerek kadından ineği aldılar. Allahü teâlâ, sığır kesildikten sonra, herhangi bir parçasının, kimin öldürdüğünde ihtilâf bulunan zengin kimseye vurulmasını (dokundurulmasını), böylece ölünün dirileceğini bildirdi. İsrailoğulları sığırı boğazladıktan sonra, ücretini vermemek niyetlerinde devam ediyorlardı. Hazreti Musa; "Ücretini tam ödemezseniz, ölü dirilmez" buyurdu.