Unutmadım. İstanbul'da bir sonbahardı. Eminönü'nde gece... ..... Karanlık, bir sarık gibi kat kat dolanıyorken İstanbul'umun başına, uzandın ve usulca öptün beni... Ekim'in yirmialtısıydı,,, hayır, yirmibeşini yirmialtıya bağlayan geceydi... Karanlıktı, insanlar evlerine koşuşuyordu... İnsanlar koşuşuyorken kendi karanlıkları içinde; sanki güneşim doğdu, ve bahar dalları açıldı içimde... Sen kaldın ya orda hani, ben; dudağımı okşadım hep elimle!.. * İçim aydınlanmıştı, ve sanki benle herkes kendi aydınlığına doğru koşmaya başlamıştı... İstanbul'un gecesi, sanki artık kapkaranlık değildi!.. * İstanbul'da sonbahar... Ben unutmadım; İstanbul'da bir sonbahardı yine ve Eminönü'nde gece... Uykusunda korkutulmuş bir martı gibi "caaak" diyor şimdi içim, içimde karanlıklar!.. Bendesin; Ama, nerdesin?.. * Günleri sayıyorum her sene. Takvim yaprakları satır satır ezberimde... Ekim'in onaltısında yağmur mevsimi başlıyor; yani soğuk, ve yani insanın içine işleyen hava ıslak... İki gün sonra "kış geldi" deyişinin adıysa Kırlangıç Fırtınası; hani göç vaktinin artık bittiğini söyleyen... İki gün sonra, bir ümit; ağaç dikme ve çelikleme zamanı,, ama ardındaki gün Bağbozumu Fırtınası... Yirmiüçünde Ekim'in, güneş senin burcunda; canımda iğne yaraları, kanımda zehrin!.. Ve suların soğuduğu, denizlerin yeşile kestiği gündü. Ayın yirmibeşiydi, hani, Balık Fırtınası'ndan iki gün evvel... İstanbul'da bir sonbahardı. Eminönü'ndeyse gece... Öpmüştün beni, ve sanki güneş, bir anda doğuvermişti içime... O sonbahar; Benim yaşadığım ilk bahardı!.. * İşte yine; İstanbul'da bir sonbahar... Ben yine, İstanbul'un her sonbaharında ilkbaharımı bekliyorum... Nerdesin? Çiçeklerim solmadan yetişebilecek misin?..