K­ri­zi zul­me va­sı­ta ya­pan­lar!

A -
A +

Kul hak­kı­nın çiğ­nen­di­ği, hi­çe sa­yıl­dı­ğı, fır­sat bul­duk­ça ümü­ğün sı­kıl­dı­ğı bir za­man­da­yız. Böy­le­le­ri­ne ye­ni bir fır­sat doğ­du: Kriz... Ada­mın bor­cu var gü­nü gel­miş, "Ku­su­ra bak­ma kriz­de­yiz öde­ye­me­ye­ce­ğim" di­yor. Pa­ra­sı ol­du­ğu hâl­de ço­ğu kim­se böy­le ya­pı­yor. Bu bir zu­lüm­dür! Ala­cak­lı pa­ra­sı­nı ala­ma­dı­ğı için borç­la­rı­nı öde­ye­mi­yor. Bu zin­cir­le­me ola­rak gi­di­yor. Bir ki­şi­nin pa­ra­sı ol­du­ğu hal­de, kriz ba­ha­ne­si ile bor­cu­nu öde­me­di­ği için en az 8-10 ki­şi mağ­dur olu­yor. Bel­ki bu pa­ra çok bir meb­lağ de­ğil ama, çok kim­se ya­pın­ca sis­tem tı­ka­nı­yor. Unut­ma­ya­lım ki, köy­le­ri yer­le bir eden çı­ğın as­lı kü­çük bir kar­to­pu­dur. Ken­di­ni bi­len, fır­sat­çı­lık­tan uzak du­rur; hak­sız­lı­ğın, zul­mün bü­yü­ğün­den de kü­çü­ğün­den de... ZUL­MÜN AZI OL­MAZ! Es­ki Ho­ra­san hü­küm­dar­la­rın­dan, ada­le­tiy­le meş­hur Nû­şi­re­van, bir gün ava çık­mış­tı ma­iye­tiy­le. Bir­kaç bıl­dır­cın vu­rup ate­şe koy­du­lar. Yan­la­rın­da tuz yok­tu. Ge­tir­me­si için bir adam gön­der­di­ler ya­kın­da­ki kö­ye. Bir avuç tuz­la ge­ri dön­dü­ğün­de, Nû­şi­re­van he­men sor­du: - Tu­zun pa­ra­sı­nı ver­din mi? - Ha­yır, ver­me­dim - Der­hal ge­ri dön ve pa­ra­sı­nı ver! Ver ki, be­da­va al­ma âde­ti çık­ma­sın, köy ha­rap ol­ma­sın. - Bu ka­dar­cık şey­den ne olur? - Zul­mün azı ço­ğu ol­maz. Ci­han­da zul­mün as­lı ufa­cık bir şey­di. Ama her ge­len onu bü­yüt­tü. Ni­ha­yet şim­di­ki du­ru­ma ulaş­tı. Ada­let üze­rin­de bu ka­dar has­sas ol­du­ğu için, Pey­gam­be­ri­mi­zin "Ben adil bir sul­tan za­ma­nın­da doğ­dum" söz­le­ri­ne mu­ha­tap ol­muş­tu bu Nû­şi­re­van. Ada­let üze­rin­de ec­da­dı­mız da çok du­rur­du. Müs­lü­man ol­sun, gay­ri­müs­lim ol­sun, her­ke­se ada­let ile mu­ame­le eder­ler­di. Ta­rih­te bu­nun ör­nek­le­ri çok­tur. İş­te bun­lar­dan bi­ri: Sul­tan Se­lim Ha­nın şey­hü­lis­lâm­la­rın­dan Zen­bil­li Ali Efen­di, yol­da, el­le­ri bağ­lan­mış ki­şi­le­re rast­la­dı. Bu ki­şi­le­re sor­du: - Ne­dir bu hâ­li­niz? - Biz tüc­car kim­se­le­riz. Alış­ve­ri­şi­mi­zi sul­ta­nın em­ri­ne gö­re yap­ma­dı­ğı­mız zan­ne­dil­di­ği için bi­zi tu­tuk­lat­tı. Bu­nun üze­ri­ne, Zen­bil­li Ali Efen­di, ola­yı in­ce­le­dik­ten son­ra, Pa­di­şa­ha de­di ki: - Sul­ta­nım, tüc­car­la­ra hak­sız­lık ya­pıl­mış. Bun­la­rın ser­best bı­ra­kıl­ma­sı lâ­zım­dır. Pa­di­şah bu anî çı­kı­şa kız­dı: - Ben sa­na ne de­miş­tim? Be­nim yap­tı­ğım si­ya­sî iş­le­re ka­rış­ma­ya­cak­sın de­me­miş miy­dim? - Bu­ra­da Müs­lü­man­la­rın hak­sız­lı­ğa uğ­ra­ma­sı, zu­lüm gör­me­si mev­zu­ba­his. Bu­nun için, şey­hü­lis­lâm ola­rak, bu­na mü­da­ha­le et­mem be­nim va­zi­fem­dir. Ka­rış­maz­sam, va­zi­fe­mi yap­ma­mış olu­rum. Ya­vuz Sul­tan Se­lim, kor­ku­suz­ca hak­kı sa­vu­nan Ali Efen­di­nin bu ha­re­ke­ti­ne çok mem­nun ol­du. Yan­lış bir iş yap­tı­ğın­da ken­di­si­ni ikaz ede­cek bir din ada­mı bu­lun­du­ğu için Al­la­hü te­âlâ­ya şük­ret­ti. Son­ra tüc­car­la­rı sa­lı­ver­di. Ka­nu­nî Sul­tan Sü­ley­man Han da, Bu­din se­fe­rin­den dö­ner­ken, Edir­ne ya­kın­la­rın­da, bağ­la­rın, bah­çe­le­rin için­den as­ker­ler yol­la­rı­na de­vam edi­yor­lar­dı. Halk, se­vinç için­de sul­ta­nı kar­şı­lı­yor­lar­dı. KA­NU­Nİ, KA­NU­NA Şİ­K­YET EDİL­Dİ Bu sı­ra­da, köy­lü­nün bi­ri ıs­rar­la pa­di­şa­hı gör­mek is­ti­yor­du. Gö­rev­li­ler ise pa­di­şa­ha yak­laş­tır­mı­yor­lar­dı. Du­ru­mu fark eden pa­di­şah, o ki­şi­nin bı­ra­kıl­ma­sı­nı is­te­di. Ka­nu­nî, ge­len kim­se­ye sor­du: - Der­din ne­dir ey Müs­lü­man? - Sul­ta­nım. Biz­ler fa­kir köy­lü­le­riz. Bir­kaç dö­nüm, bağ bah­çe gi­bi ara­zi­miz var­dır. Dün­den be­ri as­ker­le­ri­niz, ekin­le­ri­mi­ze ve bağ­la­rı­mı­za za­rar ver­di­ler. Ya za­ra­rı­mı­zı öder­si­niz ve­ya­hut da si­zi şi­kâ­yet ede­rim. - Söy­ler mi­sin, be­ni ki­me şi­kâ­yet ede­cek­sin? - Ey Ka­nu­nî, se­ni ka­nu­na şi­kâ­yet ede­rim ka­nu­na! Ka­nu­nî, ih­ti­yar köy­lü­nün, ken­di­si ile böy­le ra­hat bir şe­kil­de ko­nuş­ma­sı­na, hak­kı­nı ara­ya­bil­me­si­ne çok se­vin­di. Za­ra­rı­nı he­men taz­min et­tir­di. Ta­ri­he ba­kıl­dı­ğın­da açık ola­rak gö­rül­mek­te­dir ki, mil­let­ler, dev­let­ler, ada­le­te bağ­lı­lık­la­rı nis­be­tin­de kuv­vet­len­miş­ler, ga­lip gel­miş­ler. Fa­kat ay­nı mil­let, ay­nı or­du, ada­let­ten uzak­la­şın­ca, ba­şa­rı­la­rı azal­mış­tır. Dev­let­le­ri­nin yük­sel­me­si, du­rak­la­ma­sı ve çök­me­le­ri de hep ada­le­te bağ­lı­lık­la­rı nis­be­tin­de ol­muş­tur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.