Bazı yasakların, haramların; yer ve zamana göre haramlığı, yasaklığı daha da ayrı bir önem arz eder. Örneğin, fitne, anarşi çıkarmak her zaman haramdır. Fakat, bunu terör, anarşi zamanında yapmak bu işin haramlığını daha da artırır. Bunun gibi, israf her zaman haramdır. Fakat kriz, kıtlık, yokluk zamanında haramlığı daha da artar. Çünkü normal zamanda yapılan israf sadece yapana zarar verirse de, kriz zamanında çok kimseye, topluma zarar verir. Zaten içinde bulunduğumuz, herkesi kıvrandıran global krizin de sebebi israftır. Başta ABD olmak üzere bazı ülkelerin israf etmeleri, borçlanarak olmayan şeyleri varmış gibi harcamaları, nihayet sanal âlemdeki saadet zincirine yeni halka ilave edememeleri bu krizi doğurmuştur. Bu arada, en ideal sistem olarak sundukları kontrolsüz serbest piyasanın, ideal bir sistem olmadığını duvara toslamakla anlamış oldular. İlk işleri de, İslami ekonomideki kontrollü, müdahaleli serbest piyasa sistemine geçmek oldu. Tabii ki bunun itirafını yapamadılar. Şimdi, kapitalizmin çarkları dönsün diye, önceleri evdeki yeni tabakları, çatalları çöpe atanlar, olmayan parası ile borçlanıp ev alanlar, yiyecek ekmek arıyorlar, başlarını sokacak ev peşindeler. ŞEYTANIN KARDEŞLERİ!.. Dinimizin israfı çok kötülemesinin sebebi, hikmeti şimdi daha iyi anlaşılıyor. İsrâfın kötülüğünü göstermek için, Allahü teâlânın, "İsrâf etmeyiniz! Allahü teâlâ, isrâf edenleri sevmez" ve "Tebzîr etme! İsrâf etme, israf edenler, şeytânların kardeşleridir" buyurması yetişir. Şeytanın kardeşi de, şeytan olur. Şeytan isminden daha kötü bir isim yoktur. İsrâfı, bundan daha çok kötüleyen bir şey düşünülemez. Allahü teâlâ, mallarını isrâf edenlere bir şey vermeyiniz, diye emrederken, bunları en kötü bir isim ile adlandırıyor: "Mallarınızı sefîhlere, alçaklara vermeyiniz!" buyuruyor. Kur'ân-ı kerîmde Firavun'u kötülerken, "O, isrâf edenlerden idi" buyuruyor. Lût aleyhisselâmın kavmini de, "Siz, isrâf eden kavimsiniz!" diye kötülüyor. Peygamberimiz de, "Malı boş yere saçmayınız!" buyuruyor. Ayrıca şunu da bildiriyor: "Kıyâmet günü herkes, dört suâle cevap vermedikçe hesaptan kurtulamayacaktır: Ömrünü nasıl geçirdi. İlmi ile nasıl amel etti. Malını nereden, nasıl kazandı ve nerelere harcadı. Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı?" İsrâf edenlerin şeytana, Firavun'a ve Lût aleyhisselâmın kötü kavmine benzetilmesi ve Allahü teâlânın bunları sevmemesi ve bunlara sefîh, alçak demesi ve âhirette azap çekmeleri, dünyada aşağı, muhtaç duruma düşmeleri israfın kötülüğünü göstermeye kâfidir. İsrâfın bu kadar kötülenmesinin birinci sebebi, malın kıymetli olmasıdır. Mal, Allahü teâlânın verdiği bir ni'mettir. Âhireti kazanmak, mal ile olur. Dünya ve âhiret, mal ile intizâm bulur, râhat olur. Hac, cihâd sevâbı mal ile kazanılır. Bedenin sağlık, kuvvet bulması, mal ile olur. Başkasına muhtaç olmaktan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, akrabâyı dolaşmak, fakîrlerin imdâdına yetişmek hep mal ile olmaktadır. Ayrıca, mescidler, mektepler, hastaneler, yollar, çeşmeler, köprüler yaparak insanlara hizmet de mal ile olur. Dînimiz, "İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır" buyuruyor. İnsanlara yardım etmek için çalışıp para kazanmak, nâfile ibâdet etmekten daha çok sevâbdır. Cennetin yüksek derecelerine mal ile kavuşulur. MALI KULLANMASINI ÖĞRENECEĞİZ! Malı kötüleyenler de olmuş ise de, İslâm âlimleri burada malı değil, bunun sevgisini kötülemişlerdir. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde, mala "Hayırlı şey" ismini vermektedir ve Habîbine, Peygamber efendimize, verdiği ni'metleri hâtırlatırken: "Sen malsız idin, sana, kimseye muhtaç olmayacak kadar, mal verdim" buyurmaktadır. Büyük âlim Süfyân-ı Sevrî hazretleri, "Bu zamanda mal, insanın silâhıdır. Yâni, insan canını, sıhhatini, dînini ve şerefini mal ile korur" buyurdu. Malsız yaşanmayacağına göre, malı israf etmeden, hayırda, faydalı işlerde kullanmasını öğrenmek zorundayız.