Hazreti Ukbe bir gün on iki arkadaşıyla birlikte Peygamberimizden bir şeyler öğrenmek düşüncesiyle yola çıkmıştı. Yanlarında develeri de vardı. Onları başıboş bırakmak istemediler. Dediler ki: - İçimizden birisi develerimizi otlatsa da, kalanımız Resûlullah efendimizle sohbet etsek. Sonra öğrendiklerimizi ona bildiririz. Hz. Ukbe arkadaşlarını kendi nefsine tercih ederek, "Siz gidin. Develeri ben otlatırım" dedi. Fakat böyle söylemekle acaba yanlış mı yaptım diye üzüldü. Sonra kendisine Resulullah efendimizden şu hadisi şerifleri naklettiler. "Kim güzelce abdest alırsa, günâhından temizlenerek annesinden yeni doğmuş gibi olur" "Kim Allaha hiçbir şeyi ortak koşmadan ölürse, Allah ona Cennet kapılarını açar. O da istediği kapıdan Cennete girer. Cennetin sekiz kapısı vardır." Daha sonra Resûlullah efendimiz ile karşılaştı. Fakat ondan yüzlerini çevirdiler. - Ey Allahın Resûlü! Anam babam size fedâ olsun. Niçin benden yüzünüzü çeviriyorsunuz? diye sorunca, Resûl-i ekrem efendimiz buyurdu ki: - Sence bir kişinin istifâdesi mi daha kıymetli, yoksa on iki kişinin mi? Hz. Ukbe, Peygamber efendimize karşı son derece hürmetkârdı. Öyle ki, Resûlullahın huzurunda deveye binmeyi hürmetsizlik sayardı. Bir gün Peygamberimizle birlikte bir yere gidiyordu. Peygamberimiz deveye binmişti. Kendisi yaya idi. Resûlullah efendimiz onu terkisine almak istedi. O tereddüt edince, "Ey Ukbe! Binmiyor musun?" buyurdu. "Yâ Resûlallah! Edebsizlik etmekten korkuyorum, cevabını verdi. Peygamberimizin ısrar etmesi üzerine, onun emri edebden üstündür diyerek mahcûb bir hâlde deveye bindi. Ukbe, mü'min kardeşlerinde gördüğü kusurları, kabahatleri açığa vurmazdı. Başkalarının kusurlarını araştırmadığı gibi, yanında başkasının kabahatlerinin anlatılmasından da rahatsız olurdu. Bir defasında hizmetçisi, komşunun bir hatâsını söyledi. Hz. Ukbe, hizmetçiye kızmadı. Ona nasîhat etti. Bunun iyi bir şey olmadığını anlattı. Sonra da şu hadîs-i şerîfi rivâyet etti: "Kim dünyada bir mü'minin ayıbını örterse, Allahü teâlâ da Kıyâmet günü onun ayıbını örter."