Geçen hafta, erkeğin ailedeki sorumluluklarından bahsetmiştik. Bu hafta da, kadının ailedeki sorumluluklarından bahsetmek istiyorum... Yaklaşık yüz yıldır, kadın üzerinden çok oyunlar oynandı, kadın birçok kesimin istismar malzemesi oldu. Eşitlik, özgürlük adı altında kadının başına akıl almaz çoraplar örüldü. Kadın her fırsatta, toplumun örfüne, manevi değerlerine, dinî inançlarına karşı isyana, başkaldırıya zorlandı. Fakat bunlar açıktan yapılmadığı, sinsi bir şekilde empoze edildiği için kadın bunun farkına bile varamadı. Bütün bu yönlendirmeler, istismarlar neticesinde bugün maalesef kadın, örfümüzün, inancımızın bildirdiği daire içinde değildir. Halbuki kadının, huzuru, rahatı bu daire içinde idi. Çünkü bu yeri Cenab-ı Hak takdir etmişti; adalet bu dairede idi. Bu takdire karşı çıkmak Müslümanın imanını tehlikeye sokmak demektir. Bu dairenin dışına çıkmak, başkasının hakkına hukukuna tecavüz demektir. Tecavüzün olduğu yerde adalet olmaz, zulüm olur; zulmün olduğu yerde de huzur olmaz, rahat olmaz. KADININ CİHADI Aileyi, sıkıntıdan, yangından kurtarmanın yolu, bu yanlıştan dönmektir. Kadın, ne zaman kendisine kurulan tuzağın farkına varır, asli değerlerine sahip çıkarsa ailede tekrar huzur sağlanabilir. Bunun için de, kadının -öncelikle- sorumluluklarını, görevlerini, sınırını bilmesi ve kabullenmesi gerekir. Aslında kadının ailede sorumluluğu erkeğe göre çok daha azdır. Üç beş madde ile özetlenebilir: Kadınlık görevi, namusunu koruması, çocukların yetiştirilmesi ve eğitimi, ev işleri gibi... Kadın bunları yapar, eşine ve çocuklarına faydalı olur, onları memnun ederse, hem dünyada hem de ahirette rahata huzura kavuşur. Peyamber aleyhisselâm, kocasını güzel karşılayan, güzel sözler söyleyerek onun hoşnutluğunu kazanmaya çalışan kadının kocasına, "Hanımına selâm söyle, yarı şehid sevâbına kavuştuğunu haber ver!" buyurdu. Kadınların Cennete girmeleri erkeklere göre çok daha kolaydır. Çünkü, hadis-i şerifte, "Kadın, beş vakit namazını kılar, orucunu tutar, kendini yabancılardan korur ve kocasına muti olursa, Cennete girer" buyuruldu. Bir hadis-i şerifte de, "Kocanın hanımı üzerindeki hakkı, benim sizin üzerinizdeki hakkım gibidir. O hâlde kocasının hakkını gözetmeyen, Allahın hakkını gözetmemiş olur" buyuruldu. Peygamber Efendimiz yine iyi geçinme ile ilgili olarak, "Kadının cihâdı, kocası ile iyi geçinmektir" buyurdu. Kadın, iyilikleri takdir edip bundan dolayı önce Rabbine sonra da buna vesile olan kocasına teşekkür etmelidir. Kadın, "Senden ne gördüm" diyerek küfrân-ı ni'mette bulunmamalıdır! Peygamberimiz, "Eğer kocalarına karşı küfrân-ı ni'mette bulunmasalar, namaz kılan kadınlar hemen cennete girerdi.", "Cehennem halkının ekseriyetini kadınların teşkil ettiğini gördüm. Sebebi de, çok la'net ederler ve kocalarına karşı küfrân-ı ni'mette bulunurlar" buyurdu. KADININ EN ÜSTÜN İBADETİ Resulullah Efendimiz koca hakkı üzerinde çok dururlardı. Bir gün kızları Hazreti Fâtıma, ağlayarak babasının huzûruna geldi. Resûlullah, "Yâ Fâtıma, niçin ağlıyorsun?" buyurdu. Hazreti Fatıma'nın, "Kasıtsız söylediğim bir sözden Ali bana kızdı. Özür diledim. Fakat onu üzdüğüm için ağlıyorum" cevabı üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Kızım, bilmez misin, Allahü teâlânın rızâsı kocanın rızâsına bağlıdır. Ne mutlu o kadına ki dâima kocasının rızâsını arar, kocası ondan râzı olur. Kadınlar için en üstün ibâdet, kocasına itâ'attir. Erkek, hanımından râzı olunca, o kadın istediği kapıdan Cennete girmeye hak kazanır. Kocasını üzen kadın, onu râzı edinceye kadar, Allahü teâlânın la'netinde olur." "Kadının hayırlı olanı hangisidir?" diye sorulduğunda, Resul-i Ekrem efendimiz buyurdular ki: "Kocası yüzüne baksa onu memnun eden, bir şey emretse itaat eden, nefsinde, malında, hoşlanmayacağı bir işle, kocasına karşı gelmeyendir" buyurdu.