Peygamberimiz "aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm" buyurdu ki: "İnsanın, Rabbine en yakın olduğu zaman, namaz kıldığı zamandır". Namaz kılan bir kimse, Rabbi ile konuşmakta, Ona yalvarmakta ve Onun büyüklüğünü ve Ondan başka herşeyin hiç olduğunu görmektedir. Bunun için, namazda korku, dehşet, ürkmek hâsıl olacağından, tesellî ve rahat bulması için, namazın sonunda, iki defa selâm vermesi emir buyuruldu. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîfte, "Farz namazdan sonra 33 tesbîh (Sübhanellah), 33 tahmîd (Elhamdülillah), 33 tekbîr (Allahüekber) ve bir de tehlîl" emretmiştir. Bunun sebebi, namazdaki kusûrlar "Tesbîh" ile örtülür. Lâyık olan, tam ibâdet yapılamadığı bildirilir. "Tahmîd" ile, namaz kılmakla şereflenmenin Onun yardımı ve eriştirmesi ile olduğu bilinerek, bu büyük nimete şükür, hamd edilir. Tekbîr ederek de, Ondan başka ibâdete lâyık kimse olmadığı bildirilir. (Bu mühim sünneti elden kaçırmamalı. Câmilerde, cenâze olduğu zamanda da, Âyet-el-kürsî ile tesbîhleri terk etmemelidir). Namaz, şartlarına ve edeblerine uygun olarak kılınır ve yapılan kusûrlar da böylece örtülüp, namazı nasîb ettiğine de şükr edip ve ibâdete, başka hiç kimsenin hakkı olmadığı, kalbinden temiz ve hâlis olarak, kelime-i tevhîd ile bildirilince, bu namaz, kabûl olunabilir. Bu kimse, namaz kılanlardan ve kurtulanlardan olur. Namazı kusursuz kılmalıdır. Namazın kusûrsuz, kâmil olması, fıkıh kitablarında uzun uzadıya yazılmış olan farzlarını, vâciblerini, sünnetlerini ve müstehâblarını yerlerine getirmekle olur. Namazı tamamlamak için, bu dört şeyden başka yapılacak birşey yoktur. Namazın (Huşû')u yani her uzvun tevâzu göstermesi, bu dört şeyi yapmaktır. Kalbin (Hudû')u, yani Allah korkusu da yine bunları tam yapmakla olur. Bazıları, bu dördünü uzun uzadıya öğrenip ezberlemekle, namazımız tamam oldu deyip, bu öğrendiklerini iyi yapmakta gevşek davranmışlar. Bundan dolayı namazın kemâlâtından az birşey kazanabilmişlerdir. Bir kısmı da, namazda dünyayı unutup, kalblerinin Allahü teâlâ ile olmasına ehemmiyet verip, âzâların edebli bulunmasını gözetmemişler. Yalnız farzları ile sünnetlerini yerine getirmişlerdir. Bunlar da namazın hakîkatini anlıyamamıştır. Namazın kemâl bulmasını, namazdan başka şeyde aramışlardır. Çünkü, namazda kalbin hazır olması, şart değildir. Hadîs-i şerîfte, "Kalb hazır olmazsa, namaz da olmaz" buyurulması bu, kalbin, yukarıda bildirilen dört şeyin yapılmasında hazır olması, uyanık olması demektir.