Kaleyi içeriden fethetmek

A -
A +

Osmanlıların; türlü türlü kanı taşıyan, türlü dil konuşan, başka başka âdet ve ananelere bağlı olan milyonlarca insanı, aralarındaki farkları bıraktırarak, bir inanç veya fikir etrafında toplayıp, muazzam bir imparatorluk kurduklarını biliyoruz. Bu nasıl sağlanmıştı? Osmanlıların bu başarısı yalnızca askerî değildi. Yanî kaba kuvvete dayanmıyordu. Askerî yöntem Osmanlıların başvurdukları en son çâre idi. Öyleyse, onları mefkûrelerine ulaştıran ve uzun ömürlü kılan esas sebepler nelerdi? Bu başarıyı kazanmakta nasıl ve hangi metodları kullanmışlardı? Başarılı olmalarını sağlayan birçok metodları vardı. Bu metodlardan biri, belki de en önemlisi örnek bir hayat sunmalarıdır. Mesela, fetihten sonra Anadolu'da yerli halka, gerek inançları ve töreleri, gerekse daha geniş ifâdesi ile kültürleri üzerinde herhangi bir baskı, zulüm uygulanmamıştır. Avrupa ortaçağında görülen engizisyonlar ve benzeri uygulamalar, İslam âleminin hiçbir devrinde görülmediği gibi, Osmanlılarda da ne devlet ve ne de diğer ileri gelenlerce veya belli bazı teşkilatlarca bilinen ve uygulanan şeyler değildi. Aksine tam bir inanç hürriyeti hâkimdi. Çünkü, İslamiyetin, "Dinde zorlama yoktur" prensibine Osmanlılar sâdık kalıyorlardı. Kimse Müslüman olmaya zorlanmıyordu. Yaptıkları tek şey; yerli halk arasına Müslüman Türklerin getirilerek yerleştirilmesi, kendi inançlarının gereğini en arı ve duru hâliyle yaşamak suretiyle onlara bir alternatif sunmaları idi. Bu şekilde, yerli halk, kendi hayat tarzları ile Müslüman Türklerin hayat tarzlarını görüp, mukayese yapabilme fırsatına sahip kılınmış oluyorlardı. Bu gâye ile Yıldırım Bayezid, İstanbul'u muhasara ettikten bir müddet sonra Timur Han ile araları açılınca, muhasarayı kaldırmak için Bizans ile anlaşırken koydurduğu anlaşma maddelerinden birisinin gereği olarak İstanbul'un Sirkeci kesiminde, Taraklı, Göynük ve Karadeniz sahillerinden 700 hanelik bir Müslüman-Türk mahallesi kurdurmuştur. Bu tür faaliyetlerin asıl maksadı İslam ahlâkını gayri müslimlere tanıtmaktır. Bu tanıtma faaliyetlerine baskı denilemeyeceği gibi, propaganda demek bile güçtür. Çünkü, hiçbir propaganda ve hiçbir reklam gerçeğin yüzde yüz ifâdesi değildir. Bu örnek yaşayış ise gerçeği aynen yansıtmaktır. Osmanlıların ilk dönemlerindeki kültürel tanıtım faaliyetlerinde ve bilhassa iskân edilen nüfus içerisinde gönüllü olarak yer alan, yahut da başka uç bölgelerine kendiliklerinden giderek yerleşen, tekke ve tasavvuf mensuplarının da önemli payları olmuştur. Sadece Anadolu'nun değil, birçok ülkenin fethinde, tasavvufun güzel ahlâkı ile bezenmiş kimselerin büyük rolü olmuştur. Resûlullah efendimiz, Hudeybiye anlaşmasını, bütün olumsuz maddelerine rağmen, bir maddesi için kabûl etmişti. Bu madde, Müslümanların müşriklerle rahatça görüşebilmelerini sağlamaktaydı. Bu görüşmeler ile birçok müşrik Müslüman olmuştu. Bir şeye inandırmanın en kolay, en sağlam yolu, görerek yaşıyarak örnek olmaktan geçer. Meselâ eskiden "Alperen" denilen kimseler vardı. Anadolu'nun alınmasında bu Alperenlerin büyük rolü olmuştu. Bunlar içerden, Anadolu'yu fethe hazır hâle getirmişlerdi. Bunun için, Türkler Anadolu'ya girince, halktan ciddi bir tepki bile görmemişlerdir. Bunların her biri, tasavvuf büyüklerinin sohbetlerinde, dergâhlarda yetişmiş kimselerdi. Dînimizin güzel ahlâkı ile bezenmişlerdi. Hâl ile, söz ile, yaşayış ile örnek kimselerdi. İslamiyeti yaymak için kendilerini adamışlardı. Eshâb-ı kirâm gibi geri dönmemek üzere çeşitli memleketlere dağılmışlar, oralar da İslamiyeti tanıtmakla ömürlerini tamamlamışlardı. Tâ Semerkant'tan, Buhara'dan kalkıp Anadolu'ya, Rum diyârına gelmişlerdi. Bugün dünyanın en ücra köşesinde Müslüman varsa bunun sebebi bu eşsiz fedakârlıklardır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.