Hazreti Ömer'in manevi halleri, rûhâniyyetleri bu mertebe idi ki, her kim karşısına gelse, yalan söylemek kastetse, dili varmaz idi. Doğru söylerdi. Bir mü'min ile bir münâfık karşısına varınca da, söylemeden onları fark ederdi. Zîrâ sûretlerine bakmayıp, sîretlerine nazar ederdi. Onun için yüksek şânlarına uygun olarak Ömer-ül Fârûk denilmiştir. Dostluğu ve düşmanlığı Allahü teâlâ için ederdi. Gayretli idi. İleriyi görücü, tedbîr sâhibi idi. Nice kere, görüşlerine uygun âyet-i kerîme nâzil olmuştur. Hazreti Ömer'in zaman-ı şerîflerinde, Şâm şehri civârında, bir kaleyi muhâsara ettiler. Allahü teâlânın hikmeti öğle vakti yaklaştı. Fetih müyesser olmadı. Hazreti Ömer gadaba gelip, İslam askerinin hepsini huzuruna çağırıp, bu âna kadar kalenin fetholunamamasının sebebi nedir. Kâfirler kimlerdir ki, İslam askerine karşı koyarlar. Aranızda zâhiren bir hatâ sâdır olmuş kimse olmasa, bu kadar dayanamazdı, diye şiddetli azarladı. Eshâb-ı tâhire varıp, her birisi tövbe ve istigfâr ile meşgûl oldular. O esnada Eshâb-ı güzînden birisi ağlayarak, Hazreti Ömer'in huzurlarına gelip, dedi ki: Yâ Emîr-el-mü'minîn, bu gece teheccüde kalktığım vakit, karanlık olduğundan, misvâkımı arayıp, bulamadım. Misvâksız namaz kıldım. Var ise benim hatâmdandır. Hazreti Ömer buyurdu ki: Tövbe ve istigfâra devam eyle... Ve bir sâat geçmeden kale fetholundu. İslâm askerine lâzım olan budur ki, doğru yoldan dışarı bir adım atmazlar. Böylece, vardıkları yerlerde yüz aklıklar edip, fetihler müyesser olur. Yoksa cevr ve zulüm ne dünyaya ve ne âhirete yarar. Zâlimler dünyada ve âhirette perîşânlıktan kurtulamazlar. Hattâ nice muteber kitaplarda meşâyıh-ı ızâm rivâyet buyurmuşlardır: Bir asker zulüm üzerine olsa, Allahü tebâreke ve teâlâ, muhârebe safında, düşmanla karşılaşınca, o zâlim askerin kalbine vehm ve korku verip, düşman üzerine galebe etmeden firâr eder. Cenk etmeye asla iktidârı olmaz. Allahü teâlâ âlimdir. Böyle hâller çok olmuş, tecrübe olunmuştur. Allahü teâlâ nefislerimizin şerrinden, çirkin işleri yapmaktan hepimizi muhâfaza buyursun... Hazreti Ömer'in hilâfetleri zamanında, Medîne-i münevverede bir yangın çıktı. Sahâbe-i güzîn korku ile durumu Hazreti Ömer'e ilettiler. Hazreti Ömer bir saksı parçası alıp, üzerine yazdı ki; "Yâ nâr (ateş), Allahü teâlânın izni ile sâkin ol!" Varıp onu ateşe bıraktılar. Allahü teâlânın izni ile sönüverdi...