İsrailoğullarının çoğu, Harun aleyhisselâmın Samiri hakkındakı ikazına kulak asmadılar. Davetini de kabul etmediler. Üstelik Harun aleyhisselâma cevaben dediler ki: - Musa aleyhisselâm bize dönüp gelinceye kadar, bu buzağıya tapmaktan vazgeçmeyeceğiz. Harun aleyhisselâm, kavminin, dünya ve ahirette saadete kavuşmasını istediği için, onları bu kötü işten sakındırmaya devam etti. Fakat, onun nasihat ve uyarılarının bir kısmını kabul ettilerse de, bir kısmını dinlemeyerek dediler ki: - Sen kendine bak, yoksa seni öldürürüz! Sen Musa'yı kıskandığın, bizim üzerimize peygamber olmak ve bize emretmek için onu Tûr'a gönderdin. Harun aleyhisselâm da buzağı heykeline tapmayan ve kendine inanan on iki bin kişiyle birlikte onların içinden ayrılmak veya onlarla sert bir şekilde mücadele etmek istedi. Fakat Musa aleyhisselâmın; "İsrailoğullarını parçaladın ve birbirinden ayırdın" demesini düşünerek, bu işten vazgeçti. Onlarla uğraşmanın faydasız olacağını düşünüp, Musa aleyhisselâmın Tûr dağından dönmesini bekledi. Musa aleyhisselâm, Tûr dağından dönüşünde, kavminin altın buzağı heykeline taptığını görünce, çok üzüldü. Kardeşi Harun'a neler olup bittiğini sordu. Harun aleyhisselâm, İsrailoğullarının kendisini dinlemediklerini ve kendisini ölümle tehdit ettiklerini, Samirî adında bir münafığa uyarak bu yola saptıklarını bildirdi. Bu hususta şöyle dedi ki: - Ey şefkatli kardeşim! Ben onları bu çirkin fiilden men etmekte bir kusur etmedim. Onları bu işten el çektirmek için bütün gücümü sarfettim. Fakat onlar benim sözümü dinlemediler. Hatta beni katletmeye, öldürmeye kastettiler. Hazreti Musa, Harun aleyhisselâmın anlattıklarını dinledi ve Samirî'nin yaptıklarını öğrendi. Milletinin azgınlık ve sapıklığının bağışlanması için, Allahü teâlâya şöyle dua etti: - Ya Rabbi! Bizi ve kavmimi af ve mağfiretine nail eyle ve rahmetine garket. Sen merhamet edicilerin en merhametlisisin.