İİlim, çok kıymetli bir şeydir. Bunun için, bazı ilim sahipleri, kendilerini üstün ve şerefli sanır. Böyle kimselerin ilmine cehâlet demek daha doğru olur. Gerçek ilim, insana aczini, kusûrunu ve Rabbinin büyüklüğünü, üstünlüğünü bildirir. Yaradanına karşı korkusunu ve mahlûklara karşı alçak gönüllülüğünü arttırır. Kul haklarına dikkat ettirir. Böyle ilmi öğretmek ve öğrenmek farzdır. İlmin kıymetli, şerefli olması, sâlih, iyi niyete bağlıdır. Bunun için ilmi, câhillikten ve nefsinin kötü isteklerinden kurtulmak için öğrenmek lâzımdır. Ayrıca ilim, amel etmek ve başkalarına öğretmek ve bunları ihlâs ile yapmak için öğrenilir. Amel ve ihlâs ile olmayan ilim zararlıdır. Hadîs-i şerîfte, "Allah için olmayan ilmin sahibi, Cehennemde ateşler üzerine oturtulacaktır" buyuruldu. Makam, şan-şöhret için, dünyalık ele geçirmek için ilim öğrenmek, yanî dîni dünyaya âlet etmek, altın kaşıkla necâset yemeye benzer. Dîni dünya kazancına âlet edenler, din hırsızlarıdır. Hadîs-i şerîfte, "Bu ümmetin âlimleri iki türlü olacaktır: Birincileri, ilimleri ile insanlara faydalı olacaktır. Onlardan bir karşılık beklemeyeceklerdir. Böyle olan insana denizdeki balıklar ve yeryüzündeki hayvanlar ve havadaki kuşlar duâ edeceklerdir. İlmi başkalarına faydalı olmayan, ilmini dünyalık ele geçirmek için kullananlara kıyâmette Cehennem ateşinden yular vurulacaktır" buyuruldu. İslâmiyete uyan, ilmini dünyalık menfaatlerine âlet etmeyen âlim, etrafına ışık saçan ışık kaynağı gibidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Kıyâmet günü bir din adamı getirilip Cehenneme atılır. Cehennemdeki tanıdıkları, sen dünyada Allahın emirlerini bildirirdin. Niçin bu azâba düştün derler. Evet, günâhtır yapmayın derdim, kendim yapardım. Yapınız dediklerimi de yapmazdım. Bunun için, cezâsını çekiyorum der." Emânetçinin kendisine bırakılan malları muhâfaza etmekte emîn olması lâzım geldiği gibi, din âliminin de, İslâm bilgilerini bozulmaktan muhâfaza etmekte emîn olması lâzımdır. Resûlullah efendimiz, "Âlimlerin kötüsü, insanların en kötüsüdür" buyurdu. Çünkü âlimler, bilerek günâh işlemektedir. Kötü din adamı, kanalizasyona benzer. Görünüşte, sağlam, san'at eseridir. İçi ise, pislik doludur. Hadîs-i şerîfte, "Kıyâmet günü azâbların en şiddetlisi, ilmi kendisine faydalı olmayan din adamınadır" buyuruldu. Başka bir hadîs-i şerîfte, "Cehennemde azâb çekenlerden bazıları, kötü kokular yayar. Bu koku diğerlerine ateşten daha fazla azâb verir. Sen ne günâh işledin ki, böyle pis koku çıkarıyorsun denilince, ben din adamı idim. Bildiklerimi yapmazdım der" buyuruldu. Ebûdderdâ hazretleri, "İlmi ile âmil olmayan din adamına âlim denilmez" buyurdu. İblîs, bütün dinleri biliyordu. Fakat ilmi ile amel etmedi. Çölde kalan kimsenin yanında çeşitli silâhlar bulunsa, bunları kullanmasını iyi bilse ve çok cesûr olsa, kendisine hücûm eden arslana karşı kullanmadıkça, bu silâhların fâidesi olur mu? Elbette olmaz. Bunun gibi, din bilgilerinden yüzbin mesele öğrense, bunları kullanmadıkça, faydasını görmez. Hasta olan kimse de, derdinin en iyi ilâcını bulsa, bunu kullanmadıkça ona faydası olmaz. Allahü teâlâ, bilip de amel etmeyenleri, Cum'a sûresi beşinci âyetinde merkebe, A'râf sûresi yüzyetmişbeş ve yüzyetmişaltıncı âyetinde ise köpeğe benzetmektedir. İlmiyle amel etmeyen, insanları yanlış yollara sürükleyen âlim, hayatı tehlikede olan bir hükümdar gibidir. Hükümdarı yakalayıp öldürecekleri zaman, "Keşke bir hizmetçi olsaydım da bu tehlike ile karşılaşmasaydım" diyecektir. Nice kötü din adamı da, ahirette, "Keşke câhil olsaydım da insanları yanlış yola sürüklemeseydim" diyecektir.