Abdullah bin Ömer'in rivâyet ettiği hadîs-i şerifte, Resûlullah Efendimiz buyurdular ki: "Muhakkak benim için bir havuz vardır. Rabbim bana vadetmiştir. Kıyâmet günündeki, o havuzdan çok hayır ve fayda görülse gerektir. O havuzun adı Kevser'dir. O havuzun sâkîleri, Ebû Bekr-i Sıddîk, Ömer-ül Fârûk, Osmân-ı Zinnûreyn veAliyyül Mürtedâ'dır. O havuzun eni doğu ile batı arası kadardır. Uzunluğu gök ile yer arası kadardır. Onun çanakları ve kadehleri, ibrikleri ve maşrapalarının sayısı, yıldızlar adedince, beşyüz senelik yol boyunca güzel bir şekilde dizilmiş. Üzerlerinde kudret-i ilâhî ile bütün mü'minlerin isimleri yazılmıştır. Her yer bir cevherden ve her kadeh bir bakırdan, her kadeh bir sûretten, her ibrik bir hilkattendir. O havuzun dibinde taş parçaları ve kum yerine kırmızı yâkut ve yeşil zeberced vardır. O çakıl taşlarının altında çamur yerine, kokucu misk ve çamurun altında yer ve toprak yerine güzel kokulu kâfûr, her tarafı nûr üzerine nûr, sürûr üzerine sürûrdur. Etrâfında za'ferân kubbeleri, mercân incisi çadırları, her yerde renk renk döşekler döşenmiş, her yerde tahtlar ve istinât yerleri koyulmuş. O havuzun şarâbı sütten beyaz ve baldan tatlı, kardan soğuktur. Dünyada olan her güzel kokudan dahâ güzel kokusu vardır. Âb-ı hayattan ziyâde hazmolucudur. Her kim o havuza dalsa, boğulmaz. İstese ki o havuzdan bir dağ kadar su götürebilir. Gücü yeter, zayıflık yoktur. Her kim ki, onun şarabından bir katre tatsa, başından ayağına kadar bütün ağrılardan, dertlerden, hastalıklardan kurtulur. Hiç susamaz. Korkudan emîn olur. Kim ki bir katrenin kokusunu o havz-ı kevserden alsa, bütün insanların ve kokuların ve ferâhlığın aslını ve fer'ini, o kimse cânında ve teninde işitir. Menba'ı, kaynağı ve yolu Tûbâ ağacının kökündedir. Aslı sidret-ül müntehâdandır. Dört ırmaktır, dört tarafından gelir. O ırmaklar birbirine mülâkat ettikten sonra, havz-ı kevsere gelir. Biri su ırmağı, biri süt ırmağı, biri şarap ırmağı, biri bal ırmağı. Su ırmağı Ebû Bekir tâli'ine, süt ırmağı Ömer-ül Fârûk tâli'ine, şarap ırmağı Osmân-ı Zinnûreyn tâli'ine, bal ırmağı Aliyyül mürtedâ tâli'ine akarlar. Bu bir Cennet şarabı ki, hem cemâl verir, hem kuşlar gibi uçar, döner, hem ma'şuklar ve dilberler gibi işve ve naz eder. İçenler ile söyleşir. Onda her vakit tavus var, ve gelin var. Kuşlar var. Deve boynu gibi boynu olan herbir kuş, o Cennet şarabının üzerinde, dostların murâdı üzerine gelirler."