Son günlerde, Irak'ta uygulanan işkenceleri, zulümleri ibretle izliyoruz. Çaresiz insanlara yapılan vahşetin resimlerini, görüntülerini gazetelerde, TV'lerde seyrederken tüylerimiz ürperiyor. Hatta bazı gazeteler ve televizyonlar bu insanlık dışı görüntüleri, çocuklar korkmasın, ruh dengeleri bozulmasın diye sansürleyerek verdi. Bunları yapanlar bu iğrenç görüntülerin karşısına geçip kahkaha atabiliyorlar. Bu kimselerin insan olmaları mümkün değildir. Böyleleri Kur'an-ı kerimin ifadesiyle "Onlar hayvandır hatta hayvandan daha aşağıdırlar..." Bu tür vahşetler sadece bugüne mahsus uygulamalar değildir. Tarih boyunca, dinden, insanlıktan uzaklaşan her millet buna benzer iğrenç uygulamalara yönelmiştir. Mesela, Asurlular düşman esirlerinin derisini yüzüp ele geçirdikleri şehrin kapısına asmayı, şehirde bulunan kadın, çocuk yaşlı kim varsa öldürmeyi milli bir görev telakki ediyorlardı. Eski Yunanlılar ve Romalılar esirlere her türlü işkenceyi reva görüyorlar, vücudlarını parçalıyorlar, büyük küçük, kadın erkek demeden herkesi öldürüyorlardı. Sözde semavi din mensubu olduklarını iddia eden Yahudi ve Hıristiyanlar da bunlardan farklı değildir. Mesela, Yahudilerin kutsal kitap kabul ettikleri Talmut'ta, savaştan sonra kadın, çocuk, yaşlı her canlının hatta hayvanların bile öldürülmesine hükmedilmişti. İslamdan önceki Araplar da bunlardan farklı değildi. Esirler toplu olarak yakılıyor veya bazı organları kesilmek suretiyle işkenceye tabi tutulduktan sonra öldürülüyorlardı. Kadın, alınıp satılan bir meta, mal hükmünde idi. Yakın tarihte sözde medeni devletler toplanıp kadının statüsünü tespit ettiler. Cinselliğinin istismar edilmemesi için, 1907 Lahey 4. Sözleşmesine ek nizamname ile aile şerefi ve haklarına saygı gösterileceği hususu karara bağlandı. 1949 tarihli Cenevre 4. sözleşmesi ile de, tecavüz, fuhuşa zorlama vb. davranışlara karşı Birleşmiş Millerler kadınları himayesi altına aldı. Fakat bütün bunlara rağmen, devletler hukukunda güçlü olanın istediğini yapabilme alışkanlığı devam etti, kadının korunmasını kayda alan maddeler kâğıt üzerinde kaldı. 2. Dünya Savaşı esnasında, Almanya'da 1.9 milyon kadın Rus askerlerinin tecavüzüne uğradı. Almanların da, Doğu Avrupa ülkelerinde, 3 milyon kadına tecavüz ettikleri ve bunlardan 1.5 milyon çocuğun dünyaya geldiği bilinmektedir. Nazilerin Batı Avrupa ülkelerindeki tecavüzleri sonucunda doğan çocukların sayısı ise 100 binin üzerindedir. 1992 yılı başlarında Bosna-Hersek'te başlayan savaş sırasında Sırpların 10-15 yaşlarındaki çocuklardan ve ihtiyar kadınlara varıncaya kadar tecavüz ettikleri Boşnak kadın sayısı 40 binin üzerindedir. Dikkat ederseniz, bütün bu vahşetleri yapan kimseler, İslamiyetten nasibini almamış milletlerdir. Kendi dindaşlarına bile bu vahşetleri yapmaktan çekinmemişlerdir. Bunların gerçek din ile de ilgilerinin kalmadığı anlaşılıyor. Çünkü dinler, insanların dünya ve ahirette huzur içinde yaşamaları için gelmiştir. Bunun tersine hareket eden kimselerin gerçek dinle ilgisi olmadığı anlaşılır. Tarihi belgeler, arşivler ortada; Asr-ı saadetten tutun da, Emeviler, Abbasiler, Selçuklulur, Osmanlılar zamanında, elde edilen ülkelerde, bu tür vahşetlerin işlendiği vaki midir? Bütün Batılı tarihçiler de, bu milletlerin adaletten ayrılmadıklarını, bu devirlerde zulüm ve vahşetlerin yaşanmadığını ittifakla bildirmektedirler. İşte aradaki fark; kimlerin medeni kimlerin vahşi oldukları ortada!.. (Yarın, İslam dininde esirlerin konumu.)